Mirabeller’den Mahsa Amini’ye İsyanımız Büyüyor

Kadının yazısız tarihi binlerce direniş örneğiyle örülüdür ve bu tarih şimdi bilinçle-isyanla katmerlenerek büyüyor. Kadın diliyle, mücadelesiyle yeniden yazılıyor. Evrensel çelişkilerin yakıcılığı kadar, bu çelişkiler üzerinden örülen mücadeleler de bir o kadar sarsıcı ve büyük olur.

Bin yıllardır kapitalist-ataerkil sistemler tarafından sömürülen, aşağılanan, susturulan, görünmez kılınan, katledilen kadınların bu politikalara karşılık verdiği varlık, eşitlik ve özgürlük mücadeleleri de bu tarihsellikteki yerini almıştır-almaya devam etmektedir. Ki, son yıllarda sürece damgasını vuranın özellikle kadınlar öncülüğündeki mücadeleler olduğu unutulmamalıdır.

Kapitalist-ataerkil sistemin kadınlara sunduğu biçimsel “özgürlük anlayışı” artık kadınların kazandığı bilinç karşısında kralın çıplaklığını bir kez daha göstermiştir. Türkiye-Kuzey Kürdistan özgülünde vereceğimiz kimi çarpık örnekler, mevcut faşist iktidarın stratejik, cinsiyetçi politikalarını ve saldırılarını teşhir etmeye ve bunlar üzerinden büyük tabloyu görmemize yeterlidir.

* Mevcut faşist iktidara “bağımlı” olan yargı, “üstünlerin hukuku”, “üstünlerin adaleti” olduğunu her karar örneğinde tekrar tekrar göstermektedir.

Katil Ümitcan Uygun’a ve benzer birçok kadın katillerine verilen ödül gibi cezalar bunun en açık örneğidir.

Yine “zihinsel engelli” kız çocuğuna cinsel istismarla yargılanan sanığın “kızın rızası var!” gibi absürt bir gerekçeyle serbest bırakılması,

Kuran kurslarında, cemaatlerde yaşanan istismarlara dair, herhangi bir soruşturmaya gerek duymadan üstünü örtmeleri,

On altı bıçak darbesiyle katledilmeleri “canavarca hisle yapılmadığına” kanaat getirerek, erkek katillere “iyi hal” göstergesi saymaları,

Evinde çalışan Nadira Kadirova’nın yaşamını yitirişinde hiçbir rolü yokmuşçasına meclis kürsülerinde oturmaya devam eden Şirin Ünallar yargının bürokratlarla olan bağını gösterdiği kadar, o kürsülerde oturmaya devam etmeleri yaptıklarına meşruluk kazandırıcı bir nitelik taşımaktadır?

* Kadınlara karşı şiddet, tecavüz, katliam politikaları tırmanarak devam ederken, faillere yönelik cezasızlık politikaları, sırt sıvazlayıcı ödül gibi cezalar, şiddeti-katliamları özellikle medyanın adeta bir “moda” misali özendirici-teşvik edici dili de bir o kadar yaygın ki, bu olguların tırmanışta olmasında topyekün bu politikaların etkisi azımsanmayacak boyuttadır.

* Kadının taktığı başörtüsünden giydiği şorta yaşam tarzına müdahaleyi kendinde hak gören, kadınlar adına konuşan-karar alan “kravatlı beyler”i.

‘Anayasal değişiklik’ ve ‘aile düzenlemesi’ adı altında kadınların kölelik zincirlerini artıran, kadınlara yaşam hakkı tanımayan sözde cumhur-u reisleri, aile bakanları.

‘Büyük Aile Buluşması’ üzerinden LGBTİQ+’ları hedef haline getiren “ailenin iktidarın erkekleri!” sözde iç güvenlikten sorumlu, gerçekte ise ezilenlerin yaşam haklarına güvenliğine tehdit oluşturanlar.

* Kadının doğurganlığı-cinselliği üzerinde denetimi kendinde hak görüp, kadına “senin kariyerin çocuk yapmak” gibi ırkçı-cinsiyetçi söylemleriyle tüm topluma mesaj yollayanlar, ekonomik ve gerici çıkarlarla nüfus projeksiyonları planlayanlar.

* Özellikle kadın sanatçıların (kılık-kıyafet ve düşünceleri üzerinden hedef gösterip) ve politik-devrimci muhalif sanatçıların konserlerini iptal ettiren tarikatların sorgulanmayan “namus ahlakçıları”

* Kadına, LGBTİQ+’lara çeşitli yasal güvenceleri içinde taşıyan İstanbul Sözleşmesi’ni tek sözüyle kaldıranları, yargıya talimat yağdıranları.

Birlikte olduğu erkekten ayrılmak boşanmak isteyen kadınlar, çalışmak isteyen kadınlar, iş görüşmesi için gittikleri yerlerde tacizle, katliamlarla karşılaşan kadınlar. Hepsi kendisini özgürleştirici her adımı karşısında katliamlarla, prangalarla karşılaşmaktadır. Ve tüm bunlar bize özgür kadından duydukları korkuyu göstermektedir.

Yukarıda yazdığımız ve daha yazamadığımız pek çok örneğin hemen hepsi mevcut iktidar eliyle doğrudan veya dolaylı gerçekleştirilmiştir. Bunların hepsi de yaşanan şiddetin, katliamların, cinsiyetçi politikaların ataerkil-kapitalist sistemden bağımsız ele alınmayacak stratejik ve köklü uygulamalar olduğunu göstermektedir. Çünkü bunlar münferit-tekil olaylar değildir. Ve sistem tüm altyapı-üstyapı organları ile bunlara hem meşruluk olup kazandırmakta hem de yeniden yeniden üretmektedir.

Peçeleriyle beraber korkunun duvarını yıkanlar kazanacaktır

Bilinmelidir ki her hak kazanımı ezilen cinsin kan bedeli ördüğü direnişlerin birer kazanımıdır-sonucudur. Bu kazanımları stratejik hedeflerle politikalarıyla uygunluk içerisinde budayan, yok sayan, geri alma uğraşları veren islamcı gerici faşist iktidarların kendisidir. Kadınlara yönelik şiddet, katliam ve cinsiyetçi politikalar evrensel çapta birbiriyle bağlantılıdır ve birbirinden kopuk ele alınamazlar.

25 Kasım 1960’da Dominik’te Mirabel kardeşlere tecavüz ettikten sonra katleden zihniyet ile 16 Eylül 2022’de İran’da Jina Mahsa Amini’yi işkenceyle katleden zihniyet birbirinden farklı değildir.

İran’da kadınlar öncülüğünde başlayan isyan dalgası iki buçuk ayı aşkın zamandır yayılarak devam ediyor. Büyüyen bu isyan dalgasının önemi cinsel, ulusal, (Kürtler) ve sınıfsal açıdan ezilenlerin-sömürülenlerin birlikte mücadelesine evrilen ve Molla rejimini doğrudan hedef alan içeriğinden gelmektedir.

“Kelebekler”in Jina’nın mücadele ruhunu direnişleriyle yaşatan-büyüten binlerce kadın yek vücut bugün İran sokaklarında.

Ataerkil-kapitalist sistemin cinsiyetçi, şiddet politikalarıyla katledilen tüm kadınları saygıyla anarken, ezilen kadınların devrimci, birleşik-örgütlü mücadelelerinin elzemliğinin bilinciyle, kadınların haklı ve meşru mücadelesini coşkuyla selamlıyoruz.

Tüm ezilen sömürülen kadınları örgütlü-devrimci mücadelede yerlerini alarak direnişi büyütmeye çağırıyoruz.

Kadını bu derin boyunduruktan kurtaracak olan sömürü-ezme ilişkisine karşı geliştirdiği farkındalıkla ördüğü özgürlük yürüyüşü olacaktır.

Maoist Komünist Parti

Dava Tutsakları

Kasım 2022