ZEYNEL ASLAN

Doğum Yeri: Dersim-Hozat-Pakire Köyü-Galyan Mez.
Doğum Tarihi: 1967
Ölümsüzlük Yeri: Tokat – Zile
Ölümsüzlük Tarihi: 11 Ekim 2003
Kod Adı: Pala İsmail
Konumu: P.MK Üyesi-Karadeniz Bölge Kom.

ZEYNEL ASLAN
1967 yılında Dersim’in Hozat İlçesi, Pakire Köyüne bağlı Galyan mezrasında dünyaya geldi.12 Eylül öncesi, çocuk yaşlarda devrimcilerle tanıştı. Ortaokulu bitirdikten sonra köyde milis olarak faaliyet yürüttü. 1985 yılında gerillaya katıldı. O dönem II.MK’nın aranmayan insanları askere gönderme politikası doğrultusunda 1 yılı aşkın bir süre gerillada olmasına rağmen 1986 yılında askere gönderildi. 1 Aralık 1986 ‘da birlikte gerillaya katıldığı amcasının kızı Besime Doğan şehit düştü. Ocak 1988’deki Kandıra Baskınında iç istihbaratı yapan Zeynel Aslan, Baba Erdoğan’la birlikte 1989 yazına kadar cezaevinde kaldı. 1989’da tahliye olunca tekrar askeri birliğine teslim edilen Zeynel Aslan, 3 gün sonra firar ederek gerillaya katıldı.

1989’dan sonra kesintisiz olarak gerilla bölgelerinde kalan Zeynel Aslan, savaşçılıktan, MK Üyeliğine( 1996 ‘dan beri MK Üyesi) kadar tüm organlarda görev yaptı. Katledildiğinde MKP MK Üyesi ve Karadeniz Bölge Komutanıydı.

18 yıllık profesyonel devrimciliği boyunca örnek bir komutan ve kişilikti. 1993’de esas olarak Amed Bölgesine atananlar, faaliyete gitmeyince, birliği ile birlikte Amed’e giden O’ydu. 1994 sonrası Karadeniz’de faaliyet kesilince 1997’de Karadeniz’i tekrar gerilla mücadelesine açan yine O’ydu.

11 Ekim’de önce yoldaşı, sonra öğretmeni ve en sonda akrabası olan Baba Erdoğan ve Kazım Ekici’nin (Cebo) kanlarıyla suladığı Karadeniz topraklarında ölümsüzleşti.

DAĞLARIN KUTUP YILDIZI PALA İSMAİL’İN (ZEYNEL ASLAN) ANISINA

Toprağa karanfiller bıraktım, mumlar yaktım bu gece. Mumların ışığı karanlığın içinde yüzüme değerek aydınlatıyor.

Bilirsin randevuma sadığım. Senin elimden alan hüzün mevsiminin ikinci ayı. Ben yine o büyük ağacın altında, yine seninle sohbete geldim delikanlım.

Seni kaybettiğim her yıla bir mum yaktım, her yıla bir karanfil bıraktım toprağın soğuk tenine. Bu gece seninle hasreti büyüteceğim. Özlemin dayanılmaz acısıyla sabahın ay dinliğini bekleyeceğim. Ne kelimeler ne cümleler yetecek. Düşlerim ve Seni yasayacağım.

Mumların ışığı karanlığa deyince Ceylanlarım da gelecek. Beni yalnız bırakmayacak kadar sadıklar anılara. birlikte acını paylaşıp, gözyaşlarımızı demleyip yudum yudum içeceğiz bu gece.

Gökyüzü bulutlu, ufaktan bir yağmur çiseliyor. Rüzgar ise yine çılgın. Hazan mevsimine ayak uydurmuş. Zalimce esiyor önüne kattığı  her şeyi savurarak alıp gidiyor.

Ben üşüyorum canımın içi.. Acılı yüreğim ufak bir esintiyi kaldıramayacak kadar yaşlandı.

Hüzün mevsimi böyledir. Baharla doğan yaşamı zemheriye devretmekle görevli. Bilirsin son devreyi zemheri vuracak , ve ölecek.

Delikanlım, canimin içi, kardeşim benim. Say say bitmiyor. Nasıl can dayansın Dört yıl, kırksekiz ay, bindörtyüzellidokuz gün oldu gidisin. Dönmedin. Yıldızlar o kadar cokmu uzak

Dakika dakika, saat saat, gün gün, ay ay, yıl yıl, gözlerim yerine ağlayan yanimi içimdeki nehire boşalttım. Artık sığmıyorlar. Bendini asarak yıkıyorlar her şeyi.

Yaralıyım , çılgınım kendimi kaybettim ben. Bilirsin güzelliğin yok olduğu an ben biterim.

Ölürüm, lal olur, biçare kalirim. Söz yok olur dilimden.

Dedim ya gidisini kabullenemedim ben. Kabullenmek niyetinde değilim. Büyüttüm acını. Yüreğimin dağlarına çıkıp, vadilerine çığlar düşürürüm her gün.

Senden davacıyım ben Munzur’a gelmeden gittiğin için…Patikaların kaybolmasına izin verdiğin için… Adim adim toprağı özlemine boğduğun için.

Bir şiir yazdım sana. Sözlerini ağıda dönüştürüp, dağlara çıkar, yalnızlığımı gözyaşlarına yükler, sessizce söylerim.. Doğa ile ben ağlarız kimselerden habersiz. Her yazdığım şiiri sana adar, her gülüşü yollara koyar, sana yollarım.

Seni kime sorsam önce derinden bir iç çeker, uzaklara dalıp giden gözlerime nem düşer. Ama ben sormak zorundayım. Yüreğim kanasada seni yasatmaya hükümlüyüm bu evrende.

Dersimli genç kıza sordum;’ Zelal ile aşkını, dağ başı yalnızlığında sevdayı büyüterek vuruldular ‚ dedi.

Diyarbakırlı Kürt Kadına sordum seni; ‚Pala İsmail oğlum gittikten sonra başıma örttüğüm kara puşuyu bir daha çıkarmadım, yoldaşım oldu ‚ dedi.

Laz Ana ya sordum seni; uzun uzun yüzüme baktı, yanakları al al oldu, gözleri yere düştü, daralan yüreğini okşadı. „ Ha Usağum „dedi ve devam etti:“ Vuruldu dediler inanmadım. Dört yıldır gözlerimi gecenin içine düşürür uşağımı beklerim. Gelir diye umut ekerim yüreğime. Kuzguni renkte olan saclarıma  aklar düştü. Çıkına ekmek ile katık koyar, bekletirim. Pala`m gelmeyince uşağımın anısına, koyduğum ekmeği börtü böceğe ve göldeki ördeklere sunarım.“ Dedi ce ağladı.

Dersimli genç kız „yaz“ dedi.

Diyarbakırlı Kürt kadın „yaz“ dedi

Laz Ana „yaz“ dedi

Ben yazmaktan bitap düştüm. Yazmayı severim bilirsin. Ancak bu seferki  zor. Adını geçtiği her satırda üzerime kursunlar yağar yaralanırım.  Mecburumda yazmaya. Sana ve yıldızların tahtına göz koyanlara tomar tomar mektuplar yazdım.

Baba’nın gülüşü, Besen’in durgunluğu, Şahin’in bilgeliği, Cebo’nun derin iç çekisini, Alaattin’in kahkahalarını, Mahir’in sari saçlarını, yazarım.

Baba İshaklardan Şeyh Bedrettin’e, Pir Sultan`dan, Yıldızlara yolculuk yapanlara kadar uzanan bu yürüyüşü yazarak ayrılışının besinci yılında  sana ulaştıracağım.

Yine ayrılma vakti, ben üşüyorum. Ceylanlarımda gitti. Sen’inde yolun uzun…gitmelisin artık.

Herkese selamlarımı söyle. Özlediğimi söyle, hep ağladığımı , hiç gülmediğimi söyle. Pepuk kuşunu kıskandırıp kendisine rakip olduğumu söyle.

Yanaklarından, yanaklarınızdan., Yüreğinden yüreğinizden , gözlerinden gözlerinizden öperim.

Abin Nurettin Aslan