SELDA CAMKIRAN

Doğum Yeri: Dersim – Nazimiye – Pane Köyü (Bostanlı)
Doğum Tarihi: 28 Nisan 1978
Ölümsüzlük Yeri: Erzincan – Kemah
Ölümsüzlük Tarihi: 8 Şubat 2001
Kod Adı: İsyan
Konumu: P.Ü. – Savasçı

SELDA CAMKIRAN
Ailesi onun doğumundan kısa bir süre sonra Bursa’ya göç etti. ilk, orta ve lise eğitimini burada aldı. Siyasi düşünceleri lise yıllarında şekillenmeye başladı. 10 Ekim 1995 tarihinde gözaltına alindı ve tutuklandi. 1996 yılındaki Süresiz Açlık Grevi ve devamındaki Ölüm Orucu eylemine katıldı.

22 Ekim 1997 tarihinde tahliye oldu. Halk içerisinde cesareti, sıcak kanlılığı ve neşesiyle tanınıyordu. Neşesinden dolayı Çingene diye çağırıyorlardı. Çingene artık gerillanın isyan’ıydı. Selda aynı neşesi ve cesaretiyle yoldaşlarının sevgisini kazanmıştı. isyan önce Parti üyeliğine daha sonra Komutan yardımcılığına seçildi.Isyan’ın bağlı olduğu gerilla birimi Erzincan’ın Kemah ilçesinde konakladığı sırada düşmanın pususuna düştü.

8 Şubat 2001 tarihinde 3. ordu güçleri ile girilen çatışmada isyan da yaralanmıştı. isyan yoldaşlarına gitmelerini, kendisinin düşmanı oyalayacağını söyledi. Daha sonra düşmanla girdiği ve 8 saat süren çatışmada silahının tutukluk yapması yüzünden vurularak şehit düştü.

SENİ HİÇ UNUTMAYACAĞIZ
1990’lı yılların ortaları, Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketi açısından, 12 Eylül yenilgisi sonrasında, yeniden belli bir kitleselleşme döneminin yaşandığı yıllardı. Bizler bu yıllarda devrimci mücadeleye atıldık. Selda da öyle. O dönem devrimci mücadeleye atılmamız asıl olarak çok yoksulluk çekmemizden ya da bu sistemin birebir zulmüne maruz kalmamızdan kaynaklı değildi. Fakat, ailelerimiz, çevremiz, Dersim devlet zulmünü fazlasıyla yaşadı ve biz bunlara tanıklık ettik. Bizler Dersim’li idik. Allah’a inanmadan önce, ona sövmeği öğrendik. “Türkiye Cumhuriyeti”nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bizim nazarımızda 38 Dersim katliamının emrini vermiş “Mısto Kor”du. Daha küçükken Süleyman Cihan’ları, Orhan Bakır’ları, Ali Bom’ları anlatırdı köylüler. Köylülerin “Partizancılar”a ilişkin anlatıları ile büyüdük.
Bu nedenle, 1995 yılında, gelişen devrimci mücadele rüzgarı Bursa’da bizlere de ulaştı. Bizleri de içine kattı ve seyrine devam etti.Selda ve bizler, devrimci mücadeleye, Partizancı geleneğe çokta uzak olmadığımız için, birilerinin bizi örgütlemesini beklemedik. Gençtik, demek ki gençlik örgütüydük diye düşünerek kendi kendimizi örgütledik.
Bazılarımızın yaşı daha 18 bile değildi. Çok tecrübesizdik. Ateşliydik, heyecanlıydık, ama bilimsel düşünceden yoksunduk. Dolayısıyla erken düştük ve tutsak edildik.
Hapishaneye düşmek bizleri üzmedi. Aksine çok sevinçliydik. Devrimci abilerimiz, ablalarımızı hep merak ederdik ve şimdi onların yanındaydık.
Ancak, hapishane yaşamının kısa bir süre sonrasında işin ciddiyetinin farkına vardık. Mao’nun, bir insanın doğuştan devrimci olamayacağı, zaman içerisinde kendisini geliştirip iyi bir Marksist, ya da tersi durumda revizyonist olacağı öğüdü kulağımıza küpe oldu. Devrimci mücadeleye yeni atılmıştık. İyi bir devrimci olmak zaman meselesiydi ve biz hapishane yaşamını bu noktada iyi değerlendirmeliydik.


Mao’nun öğüdüne uyan ve temposunu arttıranlardan biri de Selda’ydı. Çoğumuzdan önce kalem ve kağıda sarıldı. Tartışmanın insanın gelişimi açısından önemini çoğumuzdan önce kavradı. Devrimcilikte mütevaziliğin önemini, kibirliliğin lüzumsuzluğunu çoğumuzdan önce gördü. Siyasal geriliğini komplekse dönüştürmeyerek, yanlış kurtuluş yollarına sapmadı. Sürekli sordu, soruşturdu, tartıştı, tartıştırdı, yazdı. Ve gelişti, güçlendi. Kendisine olan güveni arttı. Eleştirel kişilik özelliğini kazandı. Kısacası, o hapishane koşullarını birçoğumuzdan çok daha iyi değerlendirdi.
Çıktığında köylük bölgelere gitme kararlılığındaydı. Bu, çok sık rastladığımız bir heves, üzerinde çokça düşünülmemiş bir karar değildi. Savaşın merkezinde olmak istiyordu. Sadece savaşçı olma pozisyonuyla yetinmek niyetinde de değildi. Siyasal gelişimimin köylük bölgelerde daha sağlam ve hızlı olacağını düşünüyordu.
Selda’nın bu kararlılığına ilişkin bir olayı, o gerillaya katıldıktan çok sonra öğrendim. Bir yoldaşımız Selda’ya, “mücadelede her zaman istediğin alanda olmayabilirsin. Gençlik alanı için de kendini hazırla” demiş. Bundan haberi olmayan ve Selda’nın köylük bölgelere gitmek istediğini bilen yoldaşlardan biri, Selda’ya, “ne o, köylük bölgelere gitmekten vazgeçmişsin” diye takılmış. Ama, Selda bu takılmayı o kadar çok ciddiye almış, problem yapmış ki, koğuşuna dönüp “niye bana böyle söyledi” diye ağlamaya başlamış. Yoldaşın kendisine takıldığını öğrendiğinde ise rahatladı tabii.
Ve gün geldi, çattı. Mahkemeden tahliye kararı çıktı. Adettendir, hapishaneden çıkanlar son bir konuşma yaparlar. Selda’nın konuşması yalın ve içtendi. O dönem çoğu insanın yaptığı gibi kan, barut edebiyatı yapıp, keskin sözler edip köşesine çekilmedi. Söylediklerinin, iddiasının arkasında durdu ve yaptı.
Selda’nın çıktıktan sonra Dersim’de gerilla faaliyetine katıldığını duymuştuk. Sonrasında, orada iken çekilmiş kısa bir görüntüsünü de izleme şansına sahip olduk. Henüz şehit düşmemişti. Mevsimlerden bahardı ve bir ormanda konaklamışlardı. Bir yandan yoldaşlarıyla ekmek yaparken, bir yandan da Grup Munzur’un “Sonno” türküsünü söylüyordu.
Selda’dan son ve acı haberi ise F tiplerindeyken, ölüm orucu devam ettiği sırada aldık. Kinlendik, hayıflandık, üzüldük… Hepsini harmanlayıp kinimize kin kattık.
Selda’yı hiç unutmayacağız. O, kararlığı, mütevaziliği, savaşçılığı politik gelişkinlik ile yerli yerine oturtma azmi, “kadın başına” gösterdiği cüretle bizlere olumlu örnek olmaya devam ediyor.

Selda Camkıran’ın günlüğüne yazdığı ve en çok sevdiği şiir
ZULMÜN ÖNÜNDE DİMDİK TUT ONURUNU
SEVGİNİN ÖNÜNDE EĞİL

Umutsuzluk çare olmadığına göre
umuda bağlı olarak yaşamak en güzeldir
ama bazı şeylerse belleğe kazılı olarak kalır gülüm
kardelen asidir ama soğuklarda ne yapacağını bilmez
geçici bir ayrılık benimkisi
ilk yaz çiçeğine gebeyim
ağıtlar yakmayın adıma
ben ölmedim ölmeyeceğim
sıcak saklayın gecelerinizi
karlar altından çıkıp geleceğim
düşlerinizin ateşinde
ılık bir rüzgar gibi eseceğim