Gülünay’ın devrimci düşüncelerle tanışması 1970’lerin sonuna denk gelir. Proletarya Partisi’nin görüşlerini
benimsemekle birlikte kimi kendisinden kaynaklanmayan nedenlerle, hemen ardından ise 12 Eylül AFC’sinin
gelişiyle parti saflarında örgütlü mücadele içinde yer alamadı. O örgütsüz kaldığı dönemlerde 1 Mayıs, 18 Mayıs
vb. günlere ilişkin Öncü’nün perspektifiyle, kendi başına bildiriler, kuşlamalar ve pullamalar yazıp dağıttı. 1990
yılından itibaren örgütlü bir gerilladır artık. Ali Ekber Atmaca’nın Artvin Şavşat’ta yakalanması üzerine, üzerinde
çıkan ehliyetin Hasan Gülünay’a ait olduğu anlaşıldı. Düşman ehliyetten Hasan’ın izini bularak onu izlemeye alır.
Ve düşman onun askeri faaliyette yer aldığını öğrendi. Gülünay, 20 Temmuz 1992 günü Tarabya’daki evinden
Sirkeci’ye gitmek isterken kontra-gerilla tarafından kaçırılarak katledildi.
Doğum Tarihi: 1960
Ölümsüzlük Yeri: ?
Ölümsüzlük Tarihi: 20 Temmuz 1992’de gözaltında kayıp
Kod Adı: Fuat
Konumu: ileri sempatizan
Gözaltında kaybetme saldırısının ilk halkalarından: Hasan Gülünay
Sınıflar mücadelesi karşıt güçler arasında her tarihsel kesitte farklı farklı biçim ve mecralarda keskin olarak devam etmektedir. Bu mücadele seyri içinde proleter devrim perspektifi ile hareket edenler kendi geçmiş tarihsel süreçlerini devrimci bir perspektifle muhasebe ederek, devrimci tecrübeler çıkartarak yoluna daha ileri bir düzeyde devam etmişlerdir. Proleter devrimciler tüm araç ve mücadele biçimlerini ve bu düzlemde olgunlaşan tüm politikalarını halkların çıkarını esas alarak gelecek dünya tasavvurlarına uygun olarak kavrarlar.
Burjuvazi ise tam tersine sınıf mücadelesi gerçekliğinde halklara karşı savaşımda kendi karşı devrimci niteliğine uygun olarak her türlü insanlık dışı uygulama ve kirli politikaları devreye sokarak kendi saltanatını korumaya çalışmaktadır. Onun kendi saltanatını garanti altına almak için yapmayacağı bir şey yoktur. Bu anlamda akıl sınırlarını zorlayan çeşitli kirli araçlarla pervasız bir biçimde halkların özgürlük ve kurtuluş mücadelesine saldırarak bastırmaya çalışmaktadır. Fakat burjuvazinin bütün bu insanlık dışı uygulamaları ve saldırıları halkların devrim ve komünizm yürüyüşünü durduramamıştır ve bugünde durduramayacaktır.
Burjuvazinin halklara karşı savaşta kullandığı en kirli politikalardan biri de gözaltında kaybetme saldırısıdır. Özellikle toplumsal mücadelenin yükseldiği koşullarda egemenlerin hemen devreye soktukları kirli saldırıların başında gözaltında kaybetme politikası gelmektedir. Özellikle 90’larda başta Kürt Ulusal Hareketi olmak üzere yükselen toplumsal kurtuluş mücadelesi karşısında faşist “TC” bir dizi kirli politikanın yanında(köylerin yakılıp yıkılması, sokak infazları…) devreye soktuğu en etkili ve kirli politikalardan biri de gözaltında kaybetme saldırısı olmuştur.
Faşist “TC”nin gözaltında kaybetme saldırısının ilk halkalarından biri Proleter Öncü savaşçısı Hasan Gülünay’dır. 20 Temmuz 1992 yılında sabah işe gitmek için evinden çıkan Hasan Gülünay’dan o tarihten bugüne hala bir haber alınamamıştır. Gözaltında kaybedilen Hasan Gülünay’ın mezarına da ailesinin ve devrimci demokratik kamuoyunun bütün girişimlerine rağmen hala ulaşılamamıştır. Kaybedildiği günden bu yana kayıplar mücadelesinin simge isimlerinden biri olan Hasan Gülünay’ın gözaltında kaybedilmesine dair ailesinin başvurusu üzerine durumu değerlendiren AİHM, “Gülünay soruşturmasının yeteri düzeyde yapılmadığına karar vererek soruşturmanın yeniden başlatılması” gerektiğini açıkladı.
Gülünay ile başlayan devletin gözaltında kaybetme saldırısı sistematik bir devlet politikası olarak devreye konulmuş, onlarca devrimci, komünist ve yurtsever gözaltına alınarak kaybedilmiştir. Hala onlarca kişinin mezar yerleri bilinmemektedir. Gözaltında kaybetme saldırısında sonrasında ise Hasan Ocak ve Talat Türkoğlu başta olmak üzere onlarca devrimci ve ilerici yer alarak kayıplar mücadelesinin simgeleri haline gelmişlerdir.
Devletin bugün halklara karşı başlatmış olduğu topyekûn savaş konsepti doğrultusunda gözaltında kaybetme saldırısını yeniden devreye koyduğu ve önümüzdeki süreçte daha etkin bir saldırı politikası olarak kullanacağı açıktır. Bir ayı aşkındır gözaltına alınan ve kendisinden hala bir haber alınamayan Hurşit Külter örneği bunu açıkça ortaya koymaktadır. Tüm çaba ve yaratılan kamuoyuna rağmen Hurşit Külter’den hala bir haber alınamamaktadır. Bu da devletin önümüzdeki süreçte bu kirli politikayı yeniden devreye sokacağını göstermektedir.
Devletin bu kirli saldırganlığına karşı bulunduğumuz tüm alanlarda toplumsal mücadeleyi daha da yükselterek cevap olmalıyız. Bu anlamda Hurşit Külter özgülünde yeniden devreye sokulan gözaltında kaybetme saldırısı daha fazla duyarlılık ve birleşik mücadele bilinci ile püskürtülmelidir.
Temmuz ayı içerisinde Proleter Öncü’nün kızıl bayrağı altında devrim ve komünizm şiarlarını haykırarak ölümsüzleşen; Tuncay Bali, Erol Doğan, Cevdet Yaşar, Naci Karabudak, Emre Bilgin, M. Ali Çakıroğlu, Mustafa Kalkan, Sinan Demirbaş, Haydar Fındık, Hüseyin Ekici, Ayhan Güngör, Deniz Türk ve Özlem Öker’in devrimci anıları önünde saygıyla eğilerek devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelemizde yaşatacağımıza söz veriyoruz.