CAFER TAYYAR BEKTAŞ

Doğum Yeri: Dersim – Pülümür – Ardıçlı Köyü
Doğum Tarihi: 15.02.1976
Ölümsüzlük Yeri: Sincan F Tipi Cezaevi – Ölüm Orucu – 200.Gün
Ölümsüzlük Tarihi: 6 Mayıs 2001
Kod Adı: Hasan
Konumu: İleri Semp – TMLGB Ankara Il Komıtesi Üyesi

CAFER TAYYAR BEKTAŞ
Ankara Üniv. öğrencisi iken 1993’de mücadeleye katıldı. Aralık 1994’de TMLGB davasından tutuklandı. Gözaltında ifade vermeyi reddetti. 4 ay cezaevinde yattı.

Cezaevinden çıktıktan sonra mücadeleye devam etti. 1997 Eylülünde Tokat’da yakalandı .Hem Tokat’da hemde sonradan getirildiği Ankara Emniyetinde işkenceye rağmen ifade vermeyi yine reddetti. Tutuklanarak Ulucanlar Hapishanesine konuldu. İdam cezasına çarptırıldı. Ulucanlar cezaevindeki katliamı yaşadı. Ölüm Orucunun ilk ekibinde yer alan Bektas`ı eylemin 200. gününde kaybettik.

TAYYAR: Duruşta ısrar, kavramakta çaba ve iknaya açıklık…

Cafer Tayyar Bektaş ya da aramızdaki ilişkiye dayanarak ifade edecek olursam Tayyar yoldaş, sağlam militan duruşu kadar güçlü bir komünist sorumluluğa da sahipti. Bu sorumluluk duygusunu 19 Aralık katliamına karşı süren direnişten sonra bir şehit yoldaşın ardısıra partiye yazdığı özeleştiride tüm duygularını dışavurarak ortaya koyuşunda görmek mümkündü; daha önceki ciddi bir olumsuzluğundan dolayı sürekli olarak şüpheyle yaklaştığı bir yoldaşın, direniş sırasındaki direnişçi performansını ve bu performansı ortaya koyarken şehit oluşunu görünce, yoğun bir acıyla kendisini muhakeme ederek bakış açısını, bu bakış açısındaki öznelciliği sorgulamış ve çıkardığı sonuçları partiyle paylaşmıştı ki, parti, böylesi yoldaşları ve böylesi kadrolarıyla geleceğe daha bir güçlü bakıyordu.

Tayyar yoldaşı özetle anlatmak gerekirse, duruşta ısrar, kavramakta çaba ve iknaya açıklık olarak özetlemek mümkündür.

Bu özeti şu örnek üzerinden açıklamak mümkündür.

Tutsaklar olarak komünist yayınları besleme yönünde de bir çaba sarfediliyordu ki, Tayyar yoldaş da zaman zaman kaleme aldığı makaleleri değerlendirilmek üzere gönderiyordu. Göndermiş olduğu bir makalede kullandığı “işbirlikçi kapitalizm” kavramının düzeltilmiş olduğuna dair aldığı bir mektup üzerine “Yanlış olan neydi ki düzeltildi!” şeklinde heyecan dolu hararetli bir tartışmaya girmiş ve bu kavramın İbrahim Kaypakkaya’nın yazılarında da kullanıldığını vurgulamıştı.

Tayyar ilk mektupta ortaya koyduğu bu tavır da ısrarlı bir duruş gösteriyordu. Çünkü doğruluğunu kabul ettiği bir kavramdı. Ancak duruştaki bu ısrar içerisinde kavramın içeriğine ve gelişimine dair hararetle süren yoğun mektuplaşmalar içerisinde, Tayyar, hem kendini anlatma çabası gösteriyor ve hemde dikkat çekilen noktayı anlamaya çalışıyordu ki, bu, ondaki kavrama çabasını gösteriyordu. Ve ısrarla ve hararetle başladığı tartışmada, Tayyar, yazışmaların hiçbir kesitinde devrimci heyecanını zerre gölgelemdiği gibi, dikkat çekilen noktayı kabul düzeyinde bir iknaya da vardığında o heyecan zerrecik de olsa zedelenmemişti.

Devrimci coşkusu tüm derinliğiyle muhafaza ederek duruşta ısrar gösteren Tayyar, bu ısrar içerisinde iknaya açık olma gibi bir yönü köreltmeksizin coşkusunu ikna sonrasında daha bir derinleştirmişti. Konuya ilişkin yazdığı son mektuplarında şu gibi ifadeler yer alıyordu; Demek ki hala eksik olduğumuz noktalar var ve bu eksikleri gidermek için de birbirimize ihtiyacımız olduğu kadar çabaya da ihtiyacımız var…

İşte! Tayyar, duruştaki bu ısrarı, kavramaktaki bu çabası ve iknaya olan bu açıklığı ile devrimci coşkusunu yoldaşlarına katarak derin izler bırakarak ilerliyor ve bu ilerleyiş içerisinde çok daha derin izler bırakarak aramızdan ayrılıyordu.

O izleri üzerimizde taşıyarak yürüyeceğiz, yürüyeceğiz ve halklarımızla birlikte halka ait bir imktidar tesis edeceğiz.

Bir yoldaşı

“…Yıl 1976 o kışıyla ve yiğitliğiyle meşhur coğrafyada yine kış ayı Şubat. Dersim kavgaya bir yiğit daha sundu. Şubat’ın on beşiydi. O yiğit ki, önderi gibi dağlara vurgun, önderi gibi dağlarının ıslak meşe kokusuna sevdalıydı ve tıpkı önderi gibi kardelenlerin rengine nikahlıydı.

Adını koydular Cafer Tayyar dediler
Duyan adıyla yaşasın dedi
Ve başladı Cafer’imizin hikayesi
Kürt oğlu Kürt yazıldı künyesi
Haa bir de inancına canını veren Kızılbaş’tı
Günler günleri kovaladı
Yıllar kapılarını sizim Cafer’e araladı
Çakallar ceylanları kovaladı
Ceylanlar subaşlarını ovalarda aradı
Bir ceylan geldi Anadolu bozkırına
Kalabalık ailesiyle, yerleşti bozkıra
Yoksulluğa, zulme, işkenceye şahitti gözleri
Ve halk sevgisiyle dolmuştu o direngen bedeni
Yiğit artık fakülteliydi
Soruyor öğreniyor, öğreniyor öğretiyordu
Cesurdu…
Kazma kürek sallamaya alışmış elleri
Kavganın kızıl bayrağını sıkıca sarıyordu
Dur durak bilmiyordu
Yıllar sonra hayatına armağan edeceği
Bilimi öğreniyordu
Fethedilemez yüreklere
giriyordu
Hep en önde yürüyordu
Yirmili yaşlarının başındaydı
Sevdası dağlardaydı
Randevusuna gitti
Gelmedi sevdalısı
O hain çakallar yine karşısındaydı baktı…
Çakalları gözlerinden tanıdı
Artık faşizmin elinde tutsaktı
Çakallar soracak, o susacaktı
Sır vermeyecek ser verecekti
Cellatları şaşırtacaktı
İşkenceli günlerinde ölümü tanıyacaktı
Yiğit bir zindan gülü olup açacaktı
Komünist Partisi’ne üye yazılacaktı
Zindanda en ağır yükleri sırtlayacaktı
Tarih Ulucanlar’da destan yazacaktı
Tarihin en güzel yerinde
O bir kahraman olacaktı
Zindan direnişinde en önde yer alacaktı
Partisine ölüme yatma önerisi sunacaktı
Parti bu öneriyi onurlandıracaktı
Kızıl bandı alnına taktığında
“Canım hal savaşına feda olsun!” diye haykıracaktı
ihanete ve teslimiyete körpe bedenini siper yapacaktı
ala bir tay olup ölümlere koşacaktı
faşizm birbir günleri sayacaktı
düşman uykusunda bile korkacaktı

Azrail ikiyüzüncü günü defterine yazacaktı
ikiyüzüncü gün olduğunda
Cafer Tayyar
Bir kartal olup uçacaktı
Ankara bozkırından Munzur yüceliğine…”

Ankara’dan bir okur