BEHZAT FİRİK

Doğum Yeri: Dersim – Ovacık – Sarıoğlan köyü
Doğum Tarihi: 1963
Ölümsüzlük Yeri: Dersim – Ovacık
Ölümsüzlük Tarihi: 10 Ekim 1981
Kod Adı:
Konumu: Sempatizan

Eylül 1981’de düşmanın Dersim’de sürdürdüğü imha operasyonlarında BehzatFirik evinden alınarak ormanda sorguya çekildi. Sorgulamayı halk düşmanlarından, kulaksız olarak bilinen yüzbaşı Aytekin İçmez yönetiyordu. Devlet güçleri Behzat Firik’ten bilgi almak için, başka ağaca bağlanan ağabeyisinin karşısında, ayaklarını ateşe soktular, kızgın demirle vücudunun çeşitli yerlerini yaktılar.İşkence süresince ser verip sır vermeyen Firik, katledildi.

ADI DESİM’LE ÖZGÜRLEŞEN PARTİZAN
BEHZAT FİRİK

Dersim’in bol yıldızlı yaz gecelerinden biriydi. Her gece olduğu gibi o gece de uyumak için
yataklarımızı dama sermiş uzun uzun yıldızları seyrediyorduk. Parlak yıldızların sağladığı
belirli belirsiz aydınlıkta silahlı dört kişi gördüm.
Yaklaştıklarında içlerinden birinin “amcaoğlu” olduğunun farkına vardım. Ama ilk dega
O’nu böyle silahlı, omuzunda uzun namluyla görüyordum. Artık “amcaoğlu”da o bol bol çay
içen, çökelekten başka başka bir şey yemeyen ve”ben tek başına bir tabura yeterim kirvem”
diyen partizanların arasına katılacak diye düşünüvermiştim.
İşte O’nu böyle hatırlıyorum. Omuzunda silahıyla. Yani partizanlığıyla özdeşleşmiş bir
şekilde. Aradn geçen onca zaman ise bu özdeşleşmenin canlılığını, bilincime kazdığım bu
fotoğrafı silmeye yetmedi.
Behzat isminin Dersim’le özdeşleşmesine neden olan direnieşini bilen, duyan Dersim
insanının “Adırdı vesno anca hurindna domano nıvato” diyerek O’ndan bir masal kahramanı
gibi sözetmeleri; düşmanın yönelimini birazcık olsun kavrayan, bu yönelimin sonucunu
bilince çıkaranlar için hakkının teslim edilmesi gereken bir gerçekliktir. Bu gerçekliğe uygun
hareket ettiğimiz söylenebilir mi? Behzat ateşlerde yakılıyor, dili kesiliyor, gözleri
kasaturayla dağlanıyor, yani böylesi bir direnişle yarınımızın garantısi olan partiyi
koruyor,ama biz O’nun doğum tarihini bile doğru bilmiyoruz. Biz O’nun yarattığı bu değeri
(asla karşılamasada) bir kaç satırla dahi olsa anlatmıyoruz.
12 Eylül askeri darbesi sonrası Dersim, her yanı dağı­taşı asker. Hem de faşist rejimin en çok
güvendiği kuvvetlerinden biri olan kayseri Hava İndirme Tugayı operasyon yapıyor. Hakim
sınıflar yeminli. Gerçi bu sefer ‘38’deki gibi toplu katliamlar yapmıyorlar ama halkın
öncülerini arıyorlar her tarafta. Bir sürek avu başlatmışlar partizanlara yönelik.
Operasyonların fiili sorumlusu hakim sınıfların çürümüşlüğünü, iğrençliğini kendi bedeninde
somutlayan “kulaksız yüzbaşı.” Kendisine teşekkür edilmesini dahi dövmenin,sövmenin,
işkencenin nedeni sayma derecesinde insanlıktan çıkmış bir yaratık. Ve o daha bir yeminli
‘38’de dedesinin kulağının Dersimliler tarafından kesilmesinin öcünü almaya.
Düşmanın yönelimi nedir? Hiç azımsanmayacak önemli bir güçle Dersim üzerine gelmesinin
nedeni nedir?
12 Eylül darbesi TDH’nin şehir ayağını oluşturan örgüt ve partileri bir silindir gibi ezip
geçmişti. Ama bu yeterli değildi. Çünkü asıl tehlike kırlardan, Halk Savaşı veren Proletarya
Partisi’nden geliyordu. Ve o da dimdik ayaktaydı. Hakim sınıfların rahat bir nefes alması
için “ihtilalci kömünizmin Türkiye temsilcisi”nin halledilmesi gerekiyordu. İşte bu bilinçle
geliyordu düşman Dersim’in üzerine. Ama hesaplayamadığı bir şey vardı ki, ihtilalci
komünizmin Türkiye temsilcisinin Behzat’ta, Behzat’ın direnişinde somutlanan, billurlaşan
bilinçle geri püskürtülecek ve zaman içinde yenilgiye uğratılacak olmasıydı.
Canla başla çalışan düşman, partinin yerinin Behzat tarafından bilindiği bilgisine ulaşır.
Düşmanın ağzını sulandıracak cinsten bir bilgidir bu dolu barınaklar. İçinde sadece askeri
mühümmat değil, aynı zamanda parti kadrolarının olduğu barınaklar. Ortaya çıkarılması
“kirveler” için tam bir felaket. Ama bunun için Behzat’ın konuşturulması gerekiyor.
Öğlene doğru 20 kadar asker başlarında bir subay olduğu halde Behzat’ı almaya geldiler.
Annesi subaya yalvardı ‘oğlumu götürme’ diye. “Bize yol gösterecek” bahanesiyle alıp
götürdüler. İşin bu denli basit olmadığını, gerçek niyetlerini anlamış olacak ki,
“amacaoğlu”nun abisi de düştü peşlerine. “Gebermek isteyen biri daha car” diyerek O’nuda
kattılar aralarına.
Elleri bağlı yürüdüler Kada Deresi’ne. “Amcaoğlu”nun iradesinin, partizanlığının sınanacağı
o yere vardıklarında büyük bir ateşi kendilerini bekler buldular. “Amcaoğlu”nun abisini
ağaca bağlayıp az sonraki dehşet görüntüleri izlettirilecekti kendisine, izledi de.
“Amcaoğlu”nu soyup ateşin başına aldılar. “kulamsız yüzbaşı” papaz rolüyle konuşmaya
başladı; “Bak Behzat sen akıllı birine benziyorsun. Boş barınakların yerini’güzel resim
yapan’ söyledi bize. Dolularının yerini sen biliyormuşsun. Bize göstereceksin.”
Behzat hemen yanıt verir; “Güzel resim yapan, benim barınakların yerini bildiğimi nerden
biliyormuş? Size inanmıyorum. Barınakların yerinide bilmiyorum.”
Ayaklarının ateşe sokulması emrini verdi yüzbaşı. Behzat direniyor, kulaksız arkadan
tekmeliyordu. Bileklerine kadar ateşe gömülü ayklarının acısıyla bağırıyordu. Ağaca bağlı
abiside bağırıyor,hiç olmazsa bayılmayı diliyor, bunu bile beceremiyordu. Kulaksız tekrar
sordu; “Bak behzat senin barınakların yerini bildiğinden eminim. Eğer söylersen seni ve
aileni yanıma alıp memleketime götürürüm. Kimse kılınıza bile dokunamaz.”
“Amcaoğlu”nun, “bilmiyorum” cevabıyla ateşte korlanmış bir kasaturayla dağladılar sol
göğsünü kalbinin üzerinden. Bu acı daha güçlü olabilirmiydiki kalbindeki partizan
sevgisinden. Bir daha sordular ve bir daha dağladılar. Ve tekrarladılar. Bir kez daha, bir kez
daha. Vücudunun her tarafı ama inanın her tarfı, ağzı, dili, gözleri dağlandı böylece. Ama
içindeki giz içinde kaldı öylece.
Ve çekip vurdular. “Yüzünün güzelliğinden korktuklarından, sırtından vurdular.” O tek el
silah sesi “Amcaoğlu”nun kalbinin üzerinde kocaman bir delik açmıştı. Yatıyordu artık
yerde. Hiçbir zaman söylemediği gizi olan barınakların bir kaç yüz metre berisbinde.
Gözlerinden ve burnundan bir sızıntı şeklinde akan kan dudaklarında birleşmişti. Bu kan
O’nun gizini duduklarına mühürlemişti.
“Amcaoğlu”nun ağaca bağlı abisini ağlamamak şartıyla yanına götürdüler.
Henüz…Ağabeyine baktı ve….
Gözleri hiç ama hiç kapanmadı. Düşman O’nun gözlerini kapamak istedi. Ağabeyi hiç bir şey
yapmamış olabilirdi. Ama kesinlikle buna izin veremezdi/vermedi.
Sen beynimizde bilinç, sen yüreğimizde erinç,sen elimizde silah olarak yaşayacaksın bu
partizan savaşında.
(16­31 Mart 1999 tarihli Halkın Günlüğü Gazetesi’nden alınmıştır.)

1.
Gibi esrik
Gibi sarsak
Zamansız ve berrak
Attılar sırtlarına geceyi
Gittiler
Onlar ki
Dışarıda kim bilir kaç iklim yaz
Dışarıda kim bilir kaç iklim yaz
Her genç kızda hiç bitmeyecek o bildik naz
Öyle ahsız öyle vahsız
Kalkıp sekip gittiler
Ay güzeldi ay dehşet güzeldi
Hüzünlü saka kuşları özeldi
Hangi iklim ihaneti zora koşar ki
Dağ yalnızsa biraz da mağrurdur
Güzeldi güzeldi
Her biri hüzünlü Asya kızlarına benzerdi
Sırma saçlarına menekşe bağlardı
Konuşsam davacı olurdu ağzım
Hey gidi günler hey
Susmaktı susmaktı benimde yazgım
Bilirsin onlar varsa dağ da vardır
Bir halk sonuna kadar kardır
Gidilsin konuşulsun en uzak doruklar aşılsın
Ni jari yemaye bırayem
Ni dari yemaye
Ni vaşi
Na hoa
Ni ouki
2.
Gelin hep birlikte arsız ateşler yakalım
Dağları şölene katalım
Silahlarımızı çapraz asıp gidelim
Gidelim hey gidelim
Gidelim ki sürgünü olduğumuz acılar kendince kanasın
Gidelim ki bir geyik yalnızlığa koşarsa ölüm erken
Gelir anlasın
3.
onlar yazgısı belirsiz bir hüzne mi koştular
ay varken ay ıpışıl ay dolunayken
hangi tarih geride sadece aklıklar bırakır ki
tertemiz bir mercan adası değil ki bu gipgirift hayat
giderler uyku tulumlarına girerler
geceyi bir yıldız gibi sabah ederler değil mi
hayır hayır
onlar her geceyi bir iklimden bir iklime koşar gibi
tebdil yaşarlar
sonrası mı
sonrası barınak sessizliği mi kuşatma mı ölüm mü
kim bilir
hem söyler misiniz bu yürekler sizin kadar da mı sevmezler
kendi ellerini yüzlerini gözlerini
siz bir şeye adanış nedir bilir misiniz
yürektir yürek sonra da ölüm
4.
elbet ki hayatları yeşermemiş bir hüzün ağacıdır çoğu zaman
doyasıya öpülmemiş kırmızı atlar da var çünkü
ki her adanış bir vazgeçişi koşullar
şimdi onlar çoğalmış bir nehir gibi sessiz ve sakin akarlar
gecenin hüznüne kendi hislerini katarlar
ay ölürse sahilik susar
yaşam kendini destana kusar
işte orda şölen başlar
şölen 1.
Ateş bir dağ volkanı gibi parlar
Alevler göğe ağana dek yanar
Şölen 2.
Ritüel kırık bir hüzünle başlar
Gözcü silahını en yakın ağaca asar
İşareti verir vermez
Yoldaşlar dansa başlar
Şölen 3.
Hiç kimse kimseye bakmaz
Yüzler itirazsız bir mağmaya döner
Gökten çivit mavisi bir yıldız kayar
Ve herkes delirmiş törene bir şiir gibi akar
5.
ey yargısız çitlere ateş kusan dans
berzah nedir simurg nedir tar nedir
yoksa eşkıya aysız bir Ağbaba mıdır
biz ki gideriz geride yalnız ve uzun siluetler kalır
gitmek eskil ve yaralı bir isyan emridir
sorarlar ömrünüz kaç rüzgar anlamlıdır
kimdir hangi Seyid’in peşrevinden geçmedir
dersim kaç Behzatça yangındır
öyle susuz öyle çok geceler niçin yaşanılır
yılansız bir dağa niye Yılan Dağı denilir
kaç dilsiz söylencedir zaplar nereye akıtılır
biz ki gideriz geride ne mi kalır
geride Ağbaba geride Bılgesbaba geride Sultanbaba kalır
her yangın ömrünü bir yangınla tazeler
böyle demiş kadınlar su gibi akmış
dağlar erilce dağlara bakmış
ağıtsız dillere gözyaşı akmış
kürdistan’da Van’da bir çok yiğit kalkmış
kim kimdir ateşin orta yerinde ince bir imdir
gelir özrünü rüzgara verir orda kalmış karla solur
öyle deme öyle yanlış şeyler de deme
her gidiş insancadır gülcedir
tuğralar zarflara girerse geyikler ölür
üstün başın sahtiyan kalır
6.
ey dilsiz hilafsız halk
rüzgar eserse kadınların en sıcak yerine esmez mi
dil susarsa en soğuk kuşlar ölmez mi
bak her bedevi yolda yürür
yolunu ezberindeki şiirle bulur
biz gideriz orda süsenler açar
siz gelirsiniz kasketiniz acı biçer
ki unutma
şairin söylediğidir
“Her ölüm erken ölümdür”
söğüt dallarına yağmur düşerse
bilmem nerde alkım açar
biz gideriz evet gideriz
geride mimozalar geride filan kalır
ki kalırsa
ömrümüz yağmur damlacığı ömrümüz çiy tanesi
ömrümüz rüzgar kalır
öyle deme öyle yanlış şeyler de deme
her gidiş insancadır gülcedir
tuğralar zarflara girerse geyikler ölür
üstün başın sahtiyan kalır

Devrimci Kamuoyuna

8 Şubat 2015

168 Nolu Açıklama

Burjuva basında ilgili haberlere konu olan silahlı eylem,

Partimize bağlı Partizan Halk Güçleri (PHG) tarafından gerçekleştirildi!

PHG Militanlarını Silahlı Eylem Coşkusuyla Selamlıyoruz!

Partimiz önderliğindeki silahlı güçlerin şehirler örgütlülüğünü temsil eden Partizan Halk Güçleri (PHG)  İstanbul Çekmeköy’de İlhami Yıldırım ve özel şoförüne yönelik cezalandırma eylemi gerçekleştirdi.  PHG militanlarının bu eylemi burjuva basında özellikle eylemin hedefi olan İlhami Yıldırım’ın Binali Yıldırım`ın kardeşi olmasına dikkat çekilerek yer almıştır. Cezalandırma eylemimizin Binali Yıldırım’la bir bağlantısı bulunmamaktadır. Ki, eylemimizin sebepleri uygun zaman ve şartlarda daha sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır!

PHG militanlarının gerçekleştirdiği cezalandırma eylemi bazı teknik problemler nedeniyle istenen hedefe ulaşamadı. PHG kadro ve militanları eyleme dönük ayrıntılı çalışma ve hazırlıklarını neredeyse kusursuza yakın yürütmesine karşın, eylemlerini yarım bırakan ‘’silahın ihanetiyle’’ karşılaştılar. Silahın tutukluluk yapması ve yedek silahın her eylemde tedbir olarak bulunması gerekliliğinin ‘’unutulup’’ ihmal edilmesi, yani profesyonel eylem donanımı olarak ikinci silahın bulunmamasından ötürü eylem hedefine tam olarak ulaşamamıştır.

Partimiz yukarıdaki bu değerlendirmeyi eylemin ‘’başarısız’’ kalması nedeniyle halkımıza karşı bir özeleştiri anlamında yapar. Şüphesiz ki, bahsini ettiğimiz ‘’başarısızlık’’ militanlarımızın askeri yetenek ve vasıflardaki başarısızlığı değildir. Bilakis militanlarımız devrimci cüret ve eylem yeteneği konusunda yetkin oldukları tartışma götürmez bir doğrudur. Ne var ki, profesyonel donanım ve planlamada kısmi eksiklikler söz konusudur ve ‘’başarısızlık’’ da buradan ileri gelmektedir. Eylemin gerçekleştirilmesinde özellikle zaman ve mekan seçimi eylem planlamasının iyi yapıldığını gösterir. Eylem anında yaşanan aksiliklere rağmen militanlarımız sorunsuz olarak ve bu anlamda başarıyla geri çekilmiştir.

En önemlisi de silahlı eylem mantalitesinin benimsenerek sürdürülmesi ve eylem gerçekleştirme pratiğinin kararlı olarak gündemde olma realitesidir. Düzen içi yasalcı reformizm ve tasfiyeci iklim bunca kuvvet ve nüfuza sahipken, militan devrimci duruş ve çizginin silahlı eylem temelinde temsil edilmesi başlı başına bir başarı, umut verici devrimci bir direnç olarak küçümsenemez derecede olumludur. Bu vesileyle PHG ve militanlarını yoldaşlık heyecanıyla selamlıyor, silahlı eylemdeki başarılarına inancımızın tam olduğunu bildiriyoruz.

PHG’nin kararlı militanları tutukluluk yapan silahı çalıştırmak ve eylemlerini hedefine ulaştırmak için gerekli çabayı sarf etse de silah çalışmamış, dolayısıyla militanlarımız geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Tetik defalarca düşürülmesine-iğne çakılmasına rağmen silahın patlamamasını merminin çürüklüğünden ileri gelen durum olduğunu kavrayan militanlarımız zaman sorunundan dolayı geri çekilmeyi haklı olarak doğru bulmuşlardır. Ancak partimizin tarihi şahittir ki, görülecek bir hesabımız varsa, o hesap eninde sonunda mutlaka görülmüştür!

Kaypakkaya yoldaşın ihbarcısı Cafer öğretmen on yıllarca sonra da olsa cezalandırılmıştır. Behzat Firik yoldaşı katleden kulaksız yüzbaşıyla onlarca sene sonra da olsa görülmemiş olan hesap görülmüştür. Hasan Ben ve Yeter Koç yoldaşların ihbarcısıyla hesabımız unutulmamış, onlarca sene sonra hesaplaşma gerçekleştirilmiş ve ihbarcı unsur gerektiği gibi ölümle cezalandırılmıştır. Kısacası, sorulacak her hesap mutlaka sorulacak ve hiçbir hesap yarım kalmayacaktır.

Partimiz önderliğindeki HKO ve PHG gerçekleştirdiği silahlı eylemlerde olduğu gibi, gerçekleştirecekleri silahlı eylemlerle de halk kitlelerine umut olmaya devam etmektedir, edecektir! PHG militanlarını gerçekleştirdikleri mütevazı eylemden dolayı bir kez daha selamlarken, isabetli silahlı eylemin toparlayıcı ve örgütleyici özelliğini kullanmada başarı inancımızı bildiriyoruz.

Maoist Komünist Partisi

Merkez Komitesi- Siyasi Büro

                                                                                      Şubat 2015

Emekli Albay evinde öldürüldü