ADİL KAPLAN

Doğum Yeri: Dersim – Mazgirt – Kaştun Köyü (Avunca)
Doğum Tarihi: 1964
Ölümsüzlük Yeri: Edirne F Tipi Cez. – ölüm orucu-170. gün
Ölümsüzlük Tarihi: 6 Nisan 2001
Kod Adı: Hamza
Konumu: PAÜ – Savaşçı

ADİL KAPLAN
TDKP taraftarı iken 1988’deki Baba Erdoğan önderliğinde gerçekleştirilen Kandıra eyleminden etkilenerek TKP(ML) saflarına katıldı. Evli ve bir kız çocuğu babası olan Adil Kaplan Fransa’da kitle faaliyeti yürüttükten sonra ülkeye geri dönerek Nisan 1994’de gerilla faaliyetine katıldı. Kıl karakoluna yapılan baskında yer alan Adil yoldaş, üç aylık gerilla faaliyetinden sonra Çukurova’ya atandı. 1994 sonbaharında yakalandı. Edirne F Tipi Cezaevine şehit düştü.

Sanırım Adil yoldaşı, ülkeye dönme günlerinin arifesinde örgütsel açıdan yaşadığı bir sıkıntı ile anlatmak gerekiyor. Çünkü, söz konusu Adil yoldaş olunca, kaçınılmaz bir şekilde aklıma gelen iki şeyden biri oluyor bu.
1994 yılında, yurtdışı örgütünün yaşadığı yoğun sıkıntılardan kaynaklı olarak parti, Olağanüstü Parti Konferansı’nın kararı ile Merkez Komite düzeyinde yurtdışı örgütüne müdahale etmişti. Bu müdahaleye paralel bir takım yeni düzenlemeler yapmıştı ama atılan bu adım sorunların bir bütün hallolduğu anlamına gelmiyordu. Çünkü yoğun bir dejenerasyondan kaynaklı olarak partiye, halka ve savaşa karşı ciddi bir yabancılaşma söz konusu idi. Tüm bunlardan ötürü derin bir grupçu, klikçi ve kişisel çekişme söz konusuydu.
Adil yoldaş, tüm bu keşmekeş içerisinde ülkedeki devrimci savaşa kadro ve savaşçı aktarımına yönelik politikaya olumlu cevap vermiş ve köylük bölgelerde savaşçı olmak üzere partiye müracaat etmişti. Ama bu ileri duruşa rağmen, Adil yoldaş da kültürel açıdan parti kültürüne karşı belli bir yabancılık yaşıyordu. Örneğin, ileri adım atamayanlara karşı alabildiğine “Marksist” davranırken, kendisine karşı da alabildiğine liberal davranıyordu. Ve hatta savaşçı olarak adım atmış olmasını, kendisinin her yönüyle destekleneceğine yorarak çarpık düzeydeki bir keskinlikle grupçu ve klikçi davrananlara karşı alabildiğine sekter davranıyor, kimi zaman eleştirilerini haksız ithamlar boyutuna da vardırıyordu.
Hem alanın yaşadığı keşmekeşten ve hem de Adil yoldaşta var olan yabancılaşma düzeyinden dolayı, ülkeye dönmek üzere partiye müracaat yaptığı sıralarda, Adil yoldaşla, şu çerçevede ayrıntılı bir şekilde konuşulmuştu; “Müracaatın elbette değerlendirilecek ve yüksek olasılıkla olumlu cevap da verilecektir. Ama doğrudan içinde yaşıyorsun ve yurtdışını ve dolayısıyla Fransa’yı yaşadığı keşmekeş itibariyle doğrudan biliyorsun. Bu yüzden, gittikten sonra Adil’e dair çıkacak her türlü konuşmaya huzur içerisinde objektif bir cevap vermemiz gerekiyor; dolayısıyla, yurtdışı zemininde eğrisiyle doğrusuyla ne yaşadıysan olduğu gibi anlatmalısın.”
Adil yoldaş başarabildiği oranda bunu yapmıştı. Ama başaramadığı ve dolayasıyla anlatmadığı şeyler de olmuştu ki, tüm iyi niyetine rağmen sorunları kişiselleştirmekten uzak duramayan bir başka yoldaş, adeta Adil yoldaşın burnunu yere sürtmek istercesine, kendisinde tuttuğu ve son ana kadar sakladığı bir olumsuzluğu, Adil yoldaşın uçak biletleri için hazırlık yaparken söyleyiverdi.
Niyet ve yöntem her ne olursa olsun, Adil yoldaşa dair bahsi geçen olumsuzluk ciddi bir olumsuzluktu ve gitmeden önce kesinlikle konuşulup, çözüme kavuşturulması gerekiyordu.

Adil yoldaşın, bu olayla sarsıldığını ama kişiselleştirilmiş tutumlardan sıyrılaraktan da sonuçlar çıkarmaya çalıştığını ve dolayısıyla konuyla ilgili sorumlu yoldaşa karşı içerlemediğini o anda gördüğümüz gibi, yıllar sonra hücre tipi hapishanelerde ölümü göğüsleyen yolculuğunda da görmüştüm.
Şimdi yoldaşı anlatan biri olarak, 1994’teki o tablonun ve Adil yoldaşta da var olan dejenerasyonun etkisiyle “Acaba gerçekten anlayabildi mi?” kaygısını sürekli taşımıştım. Ama hücrelerde yaşadığımız yoldaşlık, kaygımın yersizliğini gösterdiği gibi, bugün, Adil yoldaşa dair zihnimde canlanan ikinci bir an’a vesile oldu. Ve yine o anın yarattığı duyguyla, yan hücrede devlete karşı “Canımız Halk Savaşı’na feda olsun!” diyerek haykıran yoldaşa “Kulağında karanfil taşıyan halkımın oğulları / atlanın gidiyoruz” diyerek şiir okuyorum.
Bir yoldaşı