Savaşarak Örgütlenecek, Örgütlenerek Yaşamın Değişiminde Özne Olacağız !

Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) bileşeni Maoist Komünist Partisi (MKP) Halk Kurtuluş Ordusu (HKO) savaşçısı Cemile Yeter ile bir röportaj gerçekleştirdik.

KBDH’ın kuruluşunun 3. yıldönümü ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle MKP- HKO ile yapılan röportaj teknik nedenlerle elimize yeni ulaştı.

Merhaba öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– Adım Cemile YETER. MKP-HKO savaşçısıyım.
KBDH’ın farklı ideolojileri ve hedefleri olan kadın örgütlerinden oluşan bir hareket olması çalışmalarınızı örgütlerken sorunlar yaratıyor mu?

– KBDH sizinde belirttiğiniz gibi farklı ideolojilerin yan yana geldiği bir hareket, dolayısıyla hareket bilişenlerinin içerisinde farklılıklar olması gayet normal bir durum. Fakat biz bu farklılıkları dezavantaj biçimiyle değerlendirmiyoruz. Aksine ortaklığımız ve bir arada hareket etme gücümüzü, farklılıklarımızdan- çeşitliliğimizden alıyoruz. Bizler faşizme ve erkek egemenliğine karşı kadın iradesini ve ısrarını birleştirirken, var olanla yetinmek yerine var olanında üstünde bir güç olmak için çabalıyoruz. KBDH farklılığı da tam da burada yatıyor. Bizler TC faşizmine vurduğumuz her darbenin aslında ataerkil toplum yapısına yönelikte ciddi tahribatlar yarattığını, onun bin yıllara yayılmış “baskıcı serüvenini” durdurma eylemi olduğunu biliyoruz.

“Biz Aynur ve Ceren yoldaşları KBDH’ın sözü ve eylemi olarak görüyoruz”

Güçlü savaşçılığın cinsiyetinin olmadığını; komutanlaşarak ve önderleşerek, en sonunda da Rojava direnişinde ölümsüzleşerek koydukları nokta ile gösteren, KBDH’ın kuruluşunda ve çalışmalarında aktif rol alan Aynur ve Ceren yoldaşların ardından neler söylemek isterseniz?

– Tarihi şöyle bir dönüp baktığımızda kadınlara biçilmiş cinsiyetçi rol ve görevlerin en belirgin olduğu zamanların özellikle de savaş zamanları olduğunu görebiliyoruz. Bu dönemlerde kadınlar ya cephe de geri hizmetlere hapsedilmiş ya da esas kadın çoğunluğu erkeklerden boşalan iş alanlarına da ucuz iş gücü ve cinsel meta olarak kullanıma sunulmuştur. Bu belirgin cinsiyetçi uygulamalar erkek egemenliğinin ve gerici sınıf yapılarının ortaklığıyla savaş sonraları da devam etmiştir. Kadınlar tersine bu seferde ev içi emeğe döndürülerek, üreme aracı haline getirilmiştir.
O günlerden bugünlere ciddi dersler çıkartılmış ve tecrübeler kazanılmıştır. Kadınlar artık ne cephe gerisinde sağlık hizmeti yürütmeyi, nede en kaba haliyle evlere geri dönmeyi kabul etmiyorlar. Yani özneleşme erkek egemenliğinin koyduğu sınırların içinde kalarak gerçekleştiremeyeceğimizi deneyimlerimizle tarih bize göstermiştir. Kurulu düzenin her bir hücresine dokunmadan, onu yok etmeden mücadeleyi kazanamayacağımızı da iyi biliyoruz. Ölümsüzleşen sayısız devrimci kadın gibi Aynur ve Ceren yoldaşların da geliştirdikleri mücadele biçimleri bu yanıyla bize yol gösteriyor ve örnek oluyor. Onların savaş içindeki konumları, yeniyi yaratma cesaretleri, başka bir dünyanın mümkünlüğüne olan inançları kadınlarının kurtuluşuna dokunan güçlü yanlarıdır. Zaten onların bu yanları son olarak Türkiye – Kuzey Kürdistan’dan Rojava topraklarına ulaşan devrimci duruşla da kendisini açığa çıkardı. Bir dönem DAİŞ gericiliğine karşı savaşırken sonrasında faşist TC işgalciliğine karşı Kürt, Ermeni, Süryani ve Arap kadınlarıyla beraber enternasyonel bir ruhla silahlı direnişte aktif rol alıp, önderleştiler. Biz Aynur ve Ceren yoldaşları KBDH’ın sözü ve eylemi olarak görüyoruz. Kadının rengini, kadının bilincini sıradan pratiklere hapsetmeden, kurtuluşun mutlak suretle savaşmadan, silahlanmadan kazanılmayacağının sembolleri arasında onlarda yerlerini aldılar. Yoldaşlarımızın mayaladığı kültürü daha ileriye taşıma biz kadınlar için görevdir.
Kadın düşmanı faşist türk devletinin tüm faşizan saldırılarına rağmen kadınlar direniyor. Kadın iradesine, kadın kurumlarına yönelik baskı, teslim alma saldırılarına rağmen kadınlar sokakları terk etmeyerek kadın cinayetlerine, tacize karşı özgürlük taleplerini yükseltiyor. Özgürlük şiarını bir çok kadın örgütünün kullanması sizce neyin ifadesi?

Özgürlük genel bir kavram. Şöyle ifade edersek daha doğru olacak aslında. Bizim özgürlüğü yorumlayışımızla bir başkasın özgürlüğü yorumlama biçimi ciddi faklılıklar barındırabilir. Kadın özgürlük mücadelesini düşündüğümüzde de bu böyle. Birisi özgürlüğü yasal haklar ve ekonomik özgürlük olarak ele alırken, bir başkası da kaba şiddetin son bulması olarak görebilir. Bizler ise özgürlük kavramı toplumsal bir alt üst oluşun sonucu olarak görüyoruz. Yani burjuvazinin zor aygıtıyla yıkımı beraberinde erkek egemenliğinin de tüm maddi koşullarının yok edilmesi anlamı taşıyor.
Biz dünyada ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’da gelişen süreçlerin benzerlikleri olduğunu söylüyoruz. Faşizm, cinsiyetçilik, ırkçılık, ataerkil toplum yapısı sadece TC devletinin yapısına has özellikler olarak tanımlanamaz. Dünyanın her yerinde sistem böyle işliyor. Baskı ve sömürü bu gerici sistemlerin yapısal özellikleri arasındadır. Buradaki temel mesele ezenlerin geçmişten bu yana devraldıkları hegomonik anlayışları değil, ezilenlerin uluslararası alanda birbirlerinden beslenerek, birbirlerinden güç alarak yakaladıkları uyumlulukta somutlanıyor. Daha özelleştirsek, Latin Amerika’daki bir eylem bu gün dünya kadınlarının büyük bir kısmını etkileyebiliyor, sokaklara çıkartabiliyor. Erkek egemen menşeili bir pratik birçok yerde teşhir edilebiliniyor. Kısacası bugün düne nazaran tek bir sesin farklı dillerde milyonlarca sese dönüştüğünü ve örgütlendiğini net olarak görebiliyoruz.
Keza Türkiye-Kuzey Kürdistan’da kadınlar açısından gelişen ve ciddi bir ivmede kazanan pratiklerinin arkasında bu gerçekte yatıyor. Kadınlar kendilerine yöneltilen ağır cinsiyetçi uygulamalara, cins kırımına, cinayetlere, yaşanan ekonomik krize, eşit ücret sorununa, kadın bedeninin metalaştırılmasına, çocuk tecavüzlerine karşı ayaklanıyor. Özelde ise Kürt kimliğinden kaynaklı Kürt kadınları her türlü hak gaspı ve şiddete maruz kalıyor. Bunlar sadece bir çelişkinin sonuçları değil birçok çelişkinin bileşkesidir. Dolayısıyla özgürlük talebinin kadınlar cephesinden bu kadar ön plana çıkması var olan mevcut durumu kabul etmemelerinden kaynaklanıyor. Bu özgürlüğe olan özlemdir. Yeterli midir? Bizce yeterli değildir.
Eğer kadının özgürlük talepleri sınıfsal taleplerle birleşmiyorsa toplumsallaşmaz, kalıcı sonuçlar yaratamaz. Kadın sınıf mücadelesi içinde değişerek değiştirerek, mevcut erkek egemen gerici sistemi yıkarak sosyalizm inşa etmelidir. Bizce gerçek özgürlük budur.
“Kadınlar Rojava’da alternatif öz savunma yaparak ve bunun haklılığına sarılarak güçlendiler”

Adeta katliam ve soykırım ilan eden faşist türk devletinin silah doğrulttuğu savaş coğrafyasında, kadınlar direnişin bir an olsun gerisinde durmayarak kadın özgürlük mücadelesini ileriye taşıdı ve taşımaya da devam ediyor. Dün DAİŞ’e karşı savaşta Rojava devrimini savundu, bugün Rojava savunmasında işgalci faşist Türk devletine karşı direnişi sürdürüyor. Rojava topraklarında yaşanan kadın direnişini KBDH olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Rojava’da yaşanan süreç ciddi demokratik kazanımların elde edildiği bir süreç.
Kadınlar Rojava’da alternatif öz savunma yaparak ve bunun haklılığına sarılarak güçlendiler. Kadınlar bu direnişin en görünür yanıdır derken bedel ödemiş binlerce kadından söz ediyoruz. 21 yy. şafağında bu kadar asli unsur haline geldikleri, sözümüzle de eylemimizle de buradayız demekten bir saniye dahi vazgeçmemiş kadın gücü olduğundan söz ediyoruz.
Kadınlar bir taraftan savaşırken diğer taraftan toplumsal yaşamını inşa ediyorlar. Savaşarak örgütleniyorlar, örgütlenerek yaşamın değişiminde özne oluyorlar. Esasende bu direnişi anlamlı kılan yan da budur. Kürt kadın tarihinin direnişlerle örülü olduğunu da görebiliyoruz. Qale Dımdıme de işgalci Safevi’lere karşı Guharın öncülük ettiği direniş şimdi adeta yüzyıllar sonra Rojavada yansısını buluyor.
İşgalciler bu durumu kabullenmiyor. Kadınların kurduğu yaşama sürekli saldırılar düzenliyor. Başarabiliyor mu? Hayır, çünkü karşısında güçlü bir kadın iradesi var. Kadınlar erkek egemen zihniyetten uzak ideolojik- askeri- siyasi- ekonomik ve kültürel yaşamını örüyorlar. Aynı zamanda tek başına değil enternasyonal kadın dayanışmasından aldıkları destekle bunu hayata geçiriyorlar. Kadının bilinciyle, emeğiyle bu tohumu ekiyorlar. Yaratılan bu iradenin karşısında ataerkinin ve faşizmin beslendiği işgal, militarizm, sömürü tuzla buz olması uzak değil, yakındır.
Buradan kadın yoldaşlarınıza ve tüm kadınlara bir çağrınız var mı?


– Bugün erkek egemenliği ve kapitalizm kadına yaşamı dar etmeye çalışıyor. Kadına ait değerlere saldırıyor. Yasalar ve yasaklarla erkek egemenliğini yeniden ve yeniden üretiyor. Buna rağmen toplumu biat etmeye zorlayan devlet erkine karşı kadınlar direniyor. Kadınların bu mücadelesi erkek egemen iktidarını sallandıracak güçtedir. Dünyanın birçok yerinde ataerkinin ve kapitalizmin şiddet ve sömürüsüne karşı kadınlar susmuyorlar ve başeğmiyorlar. Şili’den İran’a, Pakistan’dan Arjantin’e, Filipinler’den Lübnan’a, İspanya’dan Rojava’ya dünyanın dört bir yanından yükselen bir kadın dayanışması var. Yükselen bu kadın dayanışması gücüyle bütün ezilen emekçi kadınlara çağrımızı bir kez daha yeniliyor, tüm ezilen emekçi kadınları mücadelemizi daha da büyütmek için KBDH saflarında savaşmaya çağırıyoruz.