NEWROZ PİROZ BE!

84 NOLU AÇIKLAMA

Türkiye- Kuzey Kürdistan’ın Bütün Ulus Ve Milliyetlerinden Emekçi Halkımız,

Askeri-siyasi ilhak ve zulüm altında tutularak, her türlü ulusal haktan yoksun yaşamaya mahkum edilmeye çalışılan Kürt ulusu;

İnsanlık tarihi,  zalim ile mazlumun, sömüren ile sömürülenin kıyasıya bir mücadelesine tanık olmuştur. Bu mücadeleler de kimi taraflar, egemen –sömüren güçlerin saldırıları karşısında tutunamayıp yok olurken, kimileride gösterdikleri görkemli direnişlerle yaşamlarına devam etmişlerdir. Tarih, mazlumların ve ezilenlerin sayısız direnişleriyle tanıktır. Bu direnişlerde zulme karşı başkaldıran halklar ve mazlum uluslar; teslimiyeti ve işbirlikçiliği yıkarak zalimlerin saltanatlarını yerle bir etmiş ve kendi iktidarlarını kurmuşlardır.

Tarihte böyle olaylar olurken başta Kürt ulusu ve halkı olmak üzere, diğer halklar ve ezilen ulusları da kapsayacak şekilde Ortadoğu, zalim tiran ve fetihçi güçler tarafından işgale ve istilaya maruz kalmıştır. Bu istilalara karşı Kürtler tarafından gösterilen sayısız direnişler, katliamlar ve vahşi yöntemlerle bastırılmıştır. Diyebiliriz ki Kürtlerin ve Ortadoğu halklarının tarihi, başkaldırı tarihi olup, her saldırı bir direnişi de beraberinde getirmiştir.

Teslimiyet zincirlerinin kırılıp yerine umudun ve cesaretin aşılandığı, Kürtleri ve diğer Ortadoğu halklarını bir araya getirmenin adı ve tarihte farklı bir yeri olan önemli günlerden birisi de; direnişi, özgürlüğü ve kurtuluşu ifade eden Newrozdur. Newroz, Milattan önce 612’de 21 Mart günü Demirci Kawa önderliğinde, yüksek bir azim ve inançla donanmış Med halkının sömürüye, baskıya ve köleliğe dur demek için başkaldırdığı ve zaferi yakaladığı günün adıdır. Bu tarihe ve onurlu güne damgasını vuran, direniş olmuştur. Yıllarca barbar Asur İmparatorluğunun egemenliği altında inleyen Kürt halkına o güne kadar zalimin zulmüne karşı doğru bir önderlik ortaya çıkıp halka önderlik yapamamıştır. Her ezilen halk gibi Kürt halkı da bu gezegen üzerinde yaşama kendi uygarlığını, dilini ve kültürünü devam ettirmek istiyordu. Ve bu da doğaldı. Artık karanlığın perdesini yırtıp, özgürlüğün parlak şafağını yakalama, kölelik zincirlerini görkemli başkaldırının ateşinde eritmenin zamanıydı. Bu başkaldırı ve direnişin adı da, özelde Kürt ulusu ve halkı genelde ise tüm ezilen ve sömürülen Ortadoğu halklarına bir umut kaynağı ve Mezopotamya üzerinde despot güçlerin tahakkümlerinin kırıldığı gün olan, Newrozdur.

Newroz iki sözcükten oluşan “Yeni Gün” anlamına gelir ve Kürtçedir. Bu olaydan yola çıkarak, hep baharın başlangıcı gibi düşünülse de anlamının derinliklerinde zulmün ve zorbalığın sona erdiği hak, hukuk ve adalet kavramlarının ön plana çıktığı, yaşanılır ve aydınlık günlerin başlangıcı yatmaktadır.

Demirci Kawa, özgürlüğü balyozla getirmiştir. Dehaqları tarih sahnesinde bu şekilde mahkum etmiştir. Günümüzün Dehaqları da aynı zihniyettedir. Gençlerin beyni yılanlara verilmese de çocuklar genç olmadan sistemlerin hiç bir kural tanımayan politikalarıyla beyinler bulandırılmaya çalışılmakta ve manevi olarak katledilmektedir. Ama nasıl Dehaq’ın zulüm düzeni son bulduysa, şimdiki Dehaqların sonu da aynı olacaktır. Tarihi gerçeklikler bunun böyle olduğunu kanıtlamaktadır: Aynı tarih Çağdaş Kawaları ortaya çıkaracak, bu tarih çarkını hızlandıracak, halkları Dehaqların elinden kurtaracaktır.

Faşist Türk Devleti Emperyalizme Uşaklıkta Sınır Tanımaz Bir Aymazlıkla Halklarımıza ve Ezilen Uluslara Saldırmaktadır!

Emperyalist-kapitalist sistemin spesifik çelişkisinden ötürü dünya genelinde yaşanan  ekonomik-politik kriz günbegün daha bir derinleşerek sistemi ciddi anlamda sarsacak noktalara doğru evrilmektedir.Yaşanan bu kriz sanılandan öte emperyalist-kapitalist sistem de ciddi yıkımları beraberinde getirecek denli şiddetlidir. Şüphesiz yaşanan bu yıkım halklarımız açısından hem çok ciddi avantajları içinde barındırırken hemde çok ciddi dezavantajlarıda bağrında taşımaktadır. Sürecin hassaslığı ve özgünlüğü dikkate alındığında komünist ve devrimci yapaılanmaların zayıf oluşundan dolayı bunu yeterince avantaja dönüştürme de belli sıkıntıları taşırken, bu aynı zamanda daha örgütlü bir karşı devrim saldırılarının şiddetlenceği de görülmelidir. Avantaj ve dezavantajdan kastımız bu ikili yanın diyelektik iç içeliğe sahip olmasından ötürüdür. Önemle vurgusunu yaptığımız bu krizin şiddeti ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’a yansıyışı şüphesiz ki diğer yerlere oranla çok daha ağır ve şiddetli bir muhteva içermektedir. Yıkımın düzeyi her alanda kendisini çok bariz biçimde göstermektedir. Faşist Türk devletinin şu an en dolaysız biçimde etraflıca uyguladığı ekonomik-politik vb. siyasetlerini haklı çıkarmak için bizzat krizi  bahane ederek yaşanan yıkımın ceremesini esasta halk kitlelerine ve ezilen uluslara fatura etmiş bulunmaktadır.

Yaşanan krizin yükünü halk kitlelerine çıkararak süreci kendi lehlerine çevirmeye çalışan burjuva feodal faşist diktatörlük, neo-liberal politikalar ekseninde efendilerine daha iyi uşaklık yapabilmenin koşullarını da alabildiğince zorlamaktadır. İşte tamda bunun bir sonucu olarak devleti yeniden yapılandırmanın sadece bir ayağını oluşturan Ergenekon’un gündeme getirilmesi de bu gerçeklikten ibarettir. Yapılmak istenen devleti daha etkin hale getirme uğraşıdır. Daha etkin bir devlet örgütlenmesinin önünde ayakbağı olan kimi unsurların tasfiye edilmesidir. Yeniden dizayn edilmiş bir devlet örgütlenmesiyle emperyalizme her bakımdan uşaklık etme koşulunu tüm alanlarda sınırsızlığın kıskacında yaşamsal kılma politikalarıdır.

Emperyalizme stratejik uşaklığın getirdiği sorumlukla bir takım düzenlemeleri devlet içerisinde hayata geçiren faşist Türk devleti, kendi cephelerinde bizzat yaşanan kimi olay ve olguları bile buna basamak yapıp yarattığı  bilgi kirliğiyle kitlelerin bilincini bulandırmanın kutsallığı içinde hareket etmektedirler. Yani psikolojik harp taktiğiyle süreci daha bir kendi lehlerine dönüştürme gayreti içindeler. Bunu yaparken bile geniş halk yığınları nezdinde  komünist ve devrimci yapılanmalara saldırmaktan asla geri durmadılar ve bundan sonnra da durmayacaklardır.

Süreç bahara doğru evrilirken, kafatasçı Türk ordusu da yine alışa geldiğimiz tarzını konuşturmaya devam ediyor. Gerilla güçlerine darbe vurmak için her türden teknik aracı da kullanarak saldırmaktadır. En son Güney Kürdistanı havadan ve karadan bombalaması bu saldırganlığın düzeyini ortaya koymaya yeter. Salt Güney Kürdistan’da üstlenen gerillalara karşı bu saldırılar yapılmamaktadır bilakis Kuzey Kürdistan’da ise daha kapsamlı düzeylerde gerçekleştirilmektedir.

Yine yerel secimlere  girme süreci içinde baş vurduğu yöntemleri de hesaba kattığımız da ne denli  örgütlü bir karşı-devrimci terör ve şiddeti uyguladığı açıkça görülür. Devrimci, demokrat ve yurtsever adayların kazanacağı yerlere adeta tam bir devlet terörü estirilmektedir. Zor ve şiddetin yanı sıra devletin olanaklarını sınırsız biçimde kullanarak geniş halk kitlerinin gözünde şirin gözükmeye dönük bir siyaset güdülmektedir. Dağıtılan kömür, gıda, giysi, beyaz eşya vb. gibi şeyler aslında bu süreci farklı açılardan saldırganlığına yeni boyut ve biçimler katarak sürdürme siyasetidir. Bu salt bir veya bir kaç faşist partinin oyları almak için baş vurduğu bir oyun değildir. Bilakis faşist devlet bekasını korumak adına devreye sokulan devletin temel  siyasetin ta kendisidir.

Newroz’un Direnme Ve Kazanma Azmiyle Sürece Kilitlenelim!

 Güney Kürdistan’a yönelik havadan ve karadan  gerçekleştirilen bombardıman saldırısının yanısıra  Kuzey Kürdistan’a kapsamlı saldırılarda yapılmaktadır. Bilnmelidir ki gemi ağza alan bütün bu saldırılara ancak ve ancak Newroz ateşi ve bilinciyle bir karşı koyuşu örgütlemekte yattığı açıkça görülmelidir. Tarihte hep ola gelen ezilenle ezen, sömürülenle sömüren kavgasının bugünde devam eden yalın gerçekliği için de Newroz’un ön günlerinde, yeni bir Newroz ile ezilen ve sömürülenlerin direnme ve kazanma şiarıyla kavga ateşini harlamaktan geçmektedir.

Demirci Kawa’nın direnişçi geleneğinin bügün ki kuşaklarında aldığı biçim, bir Med efsanesi olmaktan çıkarak, sınıfsal, sosyal ve ulusal kurtuluş savaşı ve mücadelesinin kan ve can pahasına sergilediği veya sergileyeceği direniş içerisin de ete kemiğe bürünecektir. Zalimlerin her türlü emperyalist efendi destekli “istihbaratları”, tankları ve topları, yeni teknolojileri, burjuva basın ordusunun yalan haber yazan mangaları, yaklaşan  Newroz’un ön günlerini, askeri ve siyasi ilhakçı Türk devleti ve ordu güçlerinin geçen yıl yaşadığı hezimetin aynısını bu yılda gerilla ve halkın örgütlü gücü karşısında almaktan kendisini kurtaramayacaktır.

Newroz ruhunun, modern Dehakların Türk devleti elbisesiyle gerçekleştirdikleri yeni saldırı dalgalarını kıran güncel gücü, Kürt direnişini, gerilladan enternasyonel cephesine kadar tüm alanlarda yeniden silkinip doğruldugunu göstermesinin yanı sıra, faşşist Türk hakim sınıflar cephesinde “yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu” yaşanan krizle birlikte dahası pandoranın kutusunu açan yanıylada okumak ve anlamak gerekiyor.

Direnişin yeni bir günle Ortadoğu halklarının elinde zalimlere  karşı ateşten bir zafer ve kendi makus tarihini değiştirmenin gücüne dönüştüğü Newroz’un tarihsel ve bir o kadar güncel açıdan da önemi, son gelişmeler üzerinden nesnel gerçekliklere uyumlu bir tarzda yorumlandığında çıkan tek sonuç; direnişte ve devrimci karşı koyuşta ısrar etmektir. Darbelenerek güçten düşürülmeyecek hiç bir düşman yoktur. Başta Kürt ulusu ve halkı olmak üzere tüm Ortadoğu halkları bu yolda ısrarla yürümeye kararlı devrimci önderlikleriyle buluştuklarında er ya da geç hem yerel işbirlikçi uşakları yenecek, hemde onların destekçisi emperyalist efendilerini bölgeden def ederek, Newroz’u gelecek yıllarda, bölgesel kurtuluşun sembolü bir halklar bayramı olarak kendi özgür ülkelerinde kutlayacaklardır. Bu özgür geleceğe inancın sınırsız ve sonsuz coşkusuyla bu Newrozda da direnişin dilini konuşturmak ve onun tarihsel anlamını halkların devrimci eyleminde güncelleştirerek somut ve andaki görevlere dört elle sarılmak, zafere giden yolda küçükte olsa ileriye doğru mütevazi bir adım atmak olacaktır.

Newroz’un diliyle günü anlamak, günde geleceği kazanmak ve an’da üzerimize düşen görev ve sorumluk bilinciyle ilerleyişimizi sürdürmekten geçtiği kavranmalıdır. Bütün Maoist aktivistler olarak her türlü zulüm ve haksızlığa karşı Newroz ateşini kuşanıp onun alazıyla gelecek aydınlık yarınlara yürümelidir. Ki buda Halk Savaşını geliştirip büyütmekten geçer.

Öyleyse bir kez daha direnen ve direnecek olan, zafere mahkum Ortadoğu halkları ve ezilen uluslarının Newroz’u Kutlu Olsun !

            Biji NEWROZ!

Halklarımızın NEWROZ Bayramı Kutlu Olsun!

Newroz Piroz Be!

Kahrolsun Emperyalist İşgal Ve Sömürgeleştirme Savaşı!

Kahrolsun Her Türden İlhak Ve Milli Zulüm!

Yaşasın Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı!

Yaşasın Halkların Kardeşliği!

Biji Bıratiya Gelan!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

Yaşasın Halk Savaşı!

Yaşasın Marksizm Leninizm Maoizm!           

MAOİST KOMÜNİST PARTİSİ

MERKEZ KOMİTESİ-SİYASİ BÜROSU                                                                                        

 Mart 2009