Faşizmin en bilinen özelliklerinden biridir katliamlar. Faşizmin tarihi yazılmak istense ilk akla gelenler arasında katliamlar sıralanır. Bunun nedeni insanlık suçu olarak silinemeyecek izler bırakması, zihinlere işlenmesidir.
Faşist TC devletinin tarihi de böyledir, katliamlarla doludur. TC devletinin katliamlarla anılması da bundandır. Farklı ulusal kimliklere ve inançlara, kadınlara işçi-emekçilere yönelik katliamları sıralamakla bitmeyen faşizmin bu insanlık suçları yaşandığı dönemlerle sınırlı olan ve yaşanıp biten bir özellikte de değildir. Süreklidir.
Gerici egemen sınıfların yükselen toplumsal muhalefetin, demokrasi ve devrim mücadelesinin önünü kesmek, yolundan saptırmak, halkları birbirine düşmanlaştırarak çatıştırmak, katliamlarla korku iklimine sürükleyerek baskı altında tutmak için kullandığı ve sürekli başvurduğu bir yöntemdir katliamlar.
Katliamlarda, katliamı gerçekleştirenler katliamın sınıfsal özünü gizlemek için çeşitli gerekçeler üreterek manipülasyon yapmışlardır. Etnik, dini, kültürel farklılıkları çatışmanın nedeni olarak göstererek katliamın sınıfsal özünü gerçek nedenini gizlemişlerdir, bugüne kadarki tüm katliamlarda da bu olmuştur. Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Türk-Ermeni-Rum, Kürt-Ermeni laik-şeriat gibi inanç-ulusal-kültürel farklılıklar provokasyonlarla çatıştırılmaya çalışılmış ve halklar karşı karşıya getirilmek istenmiştir.
Bu katliamlardan sonra ise bu katliamda bizzat yer alan, uygulayanlar devlet tarafından ödüllendirilmiş, açılan davalar üzerinden aklanmış, faşist devlet tarafından sahiplenilmiştir. Bunlar dahi faşist devletin ve katliamın gerçek yüzünü göstermiştir.
Maraş ve Roboski katliamlarını unutmadık, Unutmayacağız
19-24 Aralık 1978 tarihleri arasında gerçekleştirilen Maraş katliamı ile 28 Aralık 2011 tarihinde gerçekleştirilen Roboski katliamı da bunlardandır.
Alevi ve Kürt yoğunluklu Maraş’ta alevi halk hedef alınırken “camiye bomba atıldı” vs. propagandası yapılarak Sünni inanca mensup halk kitlelerde bu saldırının parçası yapılmaya çalışılmış ve MİT ve kontra gerillanın önceden hazırladığı planlar doğrultusunda eli silahlı, palalı, çivili sopalı, baltalı, bıçaklı MHP ve sivil faşist çeteler eliyle katliam gerçekleştirilmişti. İçlerinde hamile kadınların ve doğmamış bebeklerin olduğu 111 Alevi-Kürt vahşice katledilmiş, evler ve işyerleri talan edilmişti. Bu katliamın tetikçilerinden olan Ökkeş Şendiller ise daha sonra milletvekilliği ile ödüllendirilmiş ve meclis insan hakları komisyon üyeliğine getirilmişti.
Sınır ticareti yaparak geçinmeye çalışan, tek geçimi bu olan Roboski köylülerde Kürt Ulusal Mücadelesini bastırmak için “içinde terörist var”, “silah taşınıyor” vb. denilerek hedef haline getirilmiş, yarısından fazlası 18 yaşından küçük 34 genç Kürt köylüsü savaş uçaklarının bombalarıyla hunharca katledilmişti.
Aynı 1943 yılında Van-Özalp’ta “33 kurşun” olarak adlandırılan katliamda, katliamın emrini veren general M. Muğlalı nasıl aklandıysa ve Özalp’taki bir kışlaya adı verildiyse, diğer katliamlarda olduğu gibi Roboski katliamının failleri de ödüllendirilmiş ve terfi ettirilmişti. Dönemin başbakanı Erdoğan Genelkurmay Başkanı ve komuta kademesine teşekkür ederek bu katliamı da sahiplenmişti. Katliamda yakınlarını yitirenlere ise davalar açılmıştı. Üzerinden yüz yıllar da geçse bu katliamları unutmayacak, unutturmayacağız.
İnsanlık Suçu Tüm Katliamları Nefretle Kınıyoruz
Faşist TC devletinin katliamları için gerekçe her zaman olmuştur ve bundan sonrada hep olacaktır. İlerici, devrimci, sosyalist, yurtsever olmak, demokrasi istemek veya bunun mücadelesini yürütmek, haksızlığa karşı gelmek, insanlık onurunu savunmak, emeğine ve iradene sahip çıkmak, devleti-sistemi-iktidarı eleştirmek “terörist”, “vatan haini”, “provokatör”, “dış mihrakların uzantısı”, “Alevi düşmanı”, “Kürt düşmanı” olmak için yeterli gelmekte ve katli vacip sayılmaktadır. Cizre’de, Sur’da, Silopi’de, Nusaybin’de, Sivas’ta, Gazi’de, Diyarbakır’da, 19 Aralık’ta, Ulucanlar’da, Taksim-Gezi’de, Suruç’ta, Ankara-Gar’ında gerçekleşen katliamlar bunun örnekleridir.
Faşizmin bu katliam saldırılarının nedeni, ezilen-sömürülen-ötekileştirilen halkların devrim ve demokrasi mücadelesindeki kararlılığı ve yükselen muhalefetinden duyduğu korkudur. Bu korku onları her türlü anti demokratik uygulamalara, faşist baskılara ve katliamlara sürüklüyor.
Bu korku onları İşçi emekçilerin birliğini-sendikal örgütlülüklerini bölmeye, kadınları katletmeye, kadınları katledenleri korumaya, devletin Alevi’si olmayan, inancını özgürce yaşamak isteyen Alevileri-Aleviler’ in evlerini hedef göstermeye, Alevi köylerine cihadist çeteleri yerleştirmeye, ulusal demokratik hakları için mücadele eden-direnen Kürt ulusuna “diz çöktürmek” için her türlü zulmü uygulamaya, Kürt siyasetçilerini tutuklamaya, Kürtlerin iradesini gasp etmeye, Kürt belediyelerine kayyum atamaya, Güney Kürdistanı, Rojava’yı işgal etmeye, Şengal’de yeni katliamlara ortak olmaya, 10 mermiyle katledilenTaybet Anayı 7 gün boyunca sokak ortasında cansız bedeniyle bekletmeye neden olmaktadır.
Korkunun ecele faydası yoktur. Bu katliamların ve tüm faşizan baskıların, sömürü ve zulmün hesabını sormak için halkların demokrasi ve devrim mücadelesi faşizme karşı mücadelede birleşiyor. Kadınların, Gençlerin, özgürlük savaşçılarının yükselttikleri “Faşizmi Yeneceğiz, Özgürlüğü Kazanacağız” bayrağı Alevilere, işçilere, köylülere, Kürtlere, doğasına sahip çıkanlara ve tüm ezilen ve sömürülen halklara yol gösteriyor.
Faşizm bizden daha güçlü değildir. Bizim dağınık olmamız ona güç veriyor o kadar. Birleşelim, tek yürek-tek yumruk olalım ve tüm katliamların hesabını sormak için; Özgürlüğün dili eylemi konuşturarak kazanalım.
Maraş ve Roboski Katliamını Unutmadık, Unutmayacağız!
Tüm Katliamların Hesabını Soracağız!
Faşizmi Yeneceğiz, Özgürlüğü Kazanacağız!
Halkların Birleşik Devrim Hareketi – Yürütme Komitesi