“Yeni Osmanlıcılık” faşist Türk devletinin bölgesel hegemonik güç olma stratejik hedefinin ideolojik alt yapısını oluşturuyor. AKP-MHP faşist iktidarının devletsel dönüşüm ve bölgesel pozisyon alışını belirleyende bu stratejidir.
Faşist şeflik düzeni, bu stratejinin hayata geçirilmesinin yönetsel aygıtının dizaynıdır. İki temelde kendini inşaa etmektedir; birincisi halkların devrimci başkaldırısını önlemek ve ezmek, ikincisi ise bölgesel olarak yeni sömürü ve işgal alanları oluşturmak. Bu iki temeldeki varoluş planı faşist Türk devletinin “içerde” ve “dışarda’ki” tüm politikalarının merkezinde durmaktadır. Faşist Türk devletinin bu varoluş tarzı, onu tam olarak bir savaş devleti haline getirmiş ve tüm sanayisini de savaş endüstrisine bağlı dönüştürmesine neden olmuştur.
Ancak savaş araç gereçleri üretimine bağlı bir üretim ve varoluş politikası aynı zamanda kapitalizmin krizinin derinleşmesinden başka bir sonuç üretemez ve üretmemektedir. Ve faşist Türk devletinin krizinin, küresel ölçekte gelişen ve derinleşen kapitalizmin genel krizine bağlanması da buradandır.
Artık sermaye ihracına bağlı olarak sömürge alanları yaratmak tarih oldu. Onun yerini savaş ihracı aldı. Soğuk savaş döneminin dengesi koşullarında oluşmuş tüm uluslararası hukuk anlamsızlaştı.
Yani bir yandan bölgesel güç olmanın yolu olarak savaş endüstrisine dönüşmüş bir üretim tarzı ve bir yandan da hem bunun nedeni ve hem de sonucu olarak kapitalizmin krizinin derinleşmesi… Tarihin yasası, kapitalizmin temel çelişkisi ve içsel çürüme ve yıkım dinamiği işliyor.
Faşist Türk devleti dört bir yana kılıç sallayarak kendi krizini aşacağını, tarihsel ve ideolojik olarak benimsediği bölgesel güç olma planının gerçekleşeceğini düşünüyor ve bunun pratik arayışlarından vazgeçmiyor.
Bakur, Başur ve Rojava’ya saldırıyor. Çünkü kendisine biat etmemiş Kürtleri bölgesel planlarının hayata geçirilmesinde birinci derecede engel görüyor. Rejiminin yapısal krizinin temelinde işgal altında tuttuğu Kürdistan duruyor ve Kürdistan politik mücadelenin her türlü biçimiyle direnmeye ve karşı duruşunu örgütlemeye devam ediyor. Ne Rojava da istediğini elde etti ne de Medya Savunma Alanlarına yönelik işgal planlarında hedeflediği ilerlemeyi gösterebildi.
Suriye’de, Akdeniz’in yer altı zenginliklerinin bölüşümü için attığı adımda , Libya’ya yerleşme planlarında belirli bir ilerleme kaydetse de istediği sonuçları ulaşamadı. Faşist şef Erdoğan şimdi Azerbaycan’ın bekası adına Azerbaycan’la bir olup Ermenistan’a saldırıyor. Karabağ üzerinden himayeci bir savaşa girişiyor.
Aliyev, Karabağı zorla kendine bağlamak istiyor. Türk devleti, Suriye ve Rojava’yı işgal saldırılarında devşirdiği cihatçı çeteleriyle ve doğrudan rütbeli askerleri ve savaş araç gereçleriyle bu saldırıda konum alıyor. Faşist Türk devleti DAİŞ ve türevlerinden örgütlediği paralı askerleri vurucu ve talancı bir kuvvet olarak kullanıyor, himaye ediyor. Resmen tutamadığı alanları bu çetelerle tutmaya çalışıyor.
Kafkasya yeni bir savaş alanı haline getirilmek isteniyor. Rusya ve ABD şimdilik savaşın aktif bir unsuru değiller gibi hareket ediyor, sıralarının gelmesini bekliyorlar. Savaş biraz ilerlesin onlarda sahada konumlarını alacaklar. ABD Türkiye üzerinden Kafkasya’da etkinliğini arttırmak ve burada Rusya’nın etkinlik alanını daraltmak, İran’ı bloke etmek isteyecek, Rusya NATO gücü ama kendisi ile işbirliği içinde olan Türk devletinden vazgeçmek istemeyecektir. Emperyalist devletler ve onun bölgesel uzantıları için halkların hiçbir değeri yoktur. Onlar için bölgelerin jeostratejik anlamı vardır. O bölgeler ya yer altı ve üstü kaynaklarıdır ya da onların geçiş güzergahlarıdır. O kadar!
Ermeni, Azeri halklarımızın bu yeni savaşta hiçbir çıkarı yoktur. Bu savaşta kendi gerici devletlerinin savaş arabalarına koşmayı reddetmelidirler. Karabağ’ın, Ermeni ve Azeri halkımızın ortakça yaşayabileceği bir yurt olması için mücadele etmelidirler. Azeri ve Ermeni halkımız faşist Türk devletinin bölgeye yerleşme planlarının gerçekleşmesi koşullarında daha büyük bir savaş ve yıkımla karşı karşıya kalacağını bilmelidir. Türk devletinin savaş politikalarını boşa çıkarmalıdır.
Azeri halkımız, Türk devletinin Ermeni halkımıza yönelik soykırımcı politikalarının güncelliği karşısında “soydaşlarımız” yalanına prim vermemelidir. Türk işçi ve emekçilerinin insanca yaşama hakkının ortadan kaldırıldığı ve en küçük demokratik hak talebinin büyük bir zorbalıkla bastırıldığı, yoksulluğun, işsizliğin dakika dakika büyüdüğü bir devletin, “soydaş”ları değil halkların kardeşi olmayı seçmelidir. Bırakalım Aliyev, Erdoğan ve Bahçeli soydaş olsun.
Erdoğan faşizmi Karabağ’ı gösterip Ermenistan’la giriştiği bu savaşta içerde milliyetçi cepheyi dinamikleştirip, şovenizmi körükleyip bir kez daha Ermeni halkına düşmanca saldırganlığı teşvik ediyor. Türk devletinin soykırımcı geleneğinin devamcısı olmanın gereklerini yerine getirmekte bir beis görmüyor. Bir kez daha Ermenileri güvercin tedirginliğinde yaşamaya mecbur kılmak istiyor.
Halklar arasına nifak tohumu ekerek, bölerek, parçalayarak, yıkarak kendi bekasını sağlama almak isteyen AKP-MHP faşist iktidarına karşı güncel görev halklar arasındaki kardeşliği ve dayanışmayı yükseltmektir. Türk, Kürt, Ermeni, Azeri, halkların birleşik direnişini örgütlemektir.
Ermeni halkımıza karşı geliştirilen ırkçı faşist saldırılara karşı harekete geçmek ve bu saldırılara karşı barikat olmak önceliklidir. Ermeni halkımızın yoğunluklu yaşadıkları mahallelere, Ermeni halkımızın değerlerine yönelik saldırıların hesabı mahşere kalmayacak!
Biz Halkların Birleşik Devrim Hareketi olarak Ermeni halkımıza yönelik hem tarihsel hem de güncel hiçbir saldırıyı affetmeyecek ve hesabını soracağız.
Paramazların, Hrant Dinklerin ve Nubar Ozanyanların birleşik mücadele kararlılıkları, devrimci pratikleri ve yüksek enternasyonalist tutumları yolumuzdur.
* Yaşasın Halkların Birleşik Mücadelesi!
* Faşizm Yıkılacak, Halklar Özgürleşecek!
HBDH Yürütme Komitesi