Erdoğan ve vezir-i azamı Bahçeli sultasıyla biçimlenen AKP/MHP faşist iktidarı, seçimleri kazanma güdüsüyle hesaplanıp Kürtlerin kazanımlarını baltalamayı gaye edinen “bir taşla iki kuş vurma” siyasetiyle, 19 ve 20 Kasım 2022 tarihlerinde Güney ve Batı Kürdistan’ı hedef alan vahşi saldırganlıkla yeni bir kanlı işgal saldırısı daha başlattı!
Yoğun hava saldırılarıyla başlatılan işgal saldırganlığının, kara saldırılarıyla sürdürüleceği bizzat Erdoğan tarafından açıklandı ki, bu, işgal emelini berrak biçimde ortaya koymaktadır. Milli Savunma Bakanlığı’nın “Pençe-Kılıç Hava Harekatı” adıyla kamuoyuna açıkladığı işgalci saldırganlık, Erdoğan-AKP/MHP iktidarının aylardır hazırladığı ve İstiklal Caddesindeki patlamayla ihtiyaç duyduğu yapay gerekçeye kavuşturup bu bahaneyle devreye soktuğu kanlı senaryoyu deşifre eden asıl “bombanın” patlaması anlamına gelmektedir.
Bu vesileyle, faşist işgal saldırısına karşı, enternasyonalist proletaryanın mücadele bilinciyle ezilen Kürt ulusunun yanında olduğumuzu ilan ederken, başta faşist işgal ve katliamlar olmak üzere, emperyalist ve bilumum egemen gericiliği lanetliyor, Türk ve Kürt haklarını sınıf kardeşliği duygularıyla birleşip seslerini yükseltmeye, tüm demokrat, aydın ve devrimci halk güçlerini her alanda işgale karşı mücadeleyi büyütmeye, sokakları zaptetmeye çağırıyoruz!
İktidar, haksız ve gerici barbarlığa dayanan bu işgalci kanlı saldırganlıkla Kürtlere karşı tarihsel olarak besleyip rutinle uygulaya geldiği kadim düşmanlığına yeni katliam perçinleri atarken, savaş ve insanlık suçu işlemeye devam etmektedir; her türden hukuk karşısında suçludur!
İktidar, Kürt hareketi güçlerine karşı, İHA ve SİHA’larla yetinmeyip, gerillanın/mücadelenin yaratıcılığı karşısında düştüğü çaresizlik ve aczin ürünü olarak kullandığı kimyasal bomba/silahlarla, uluslararası savaş kurallarını çiğneyerek gerçekleştirdiği vahşi suçlarına, bu barbar işgal saldırısı şahsında yeni suçlar eklemiştir.
İktidar, hava araçlarıyla yaptığı bombalamalar temelinde sivil katliamları gerçekleştirip savaş dışı güçleri hedef alarak savaş ve insanlık suçu işlemekle birlikte, uluslararası normlarca belirlenen, ulus ve devletlerin egemenlik hakkını çiğneyerek ve yine aynı normlar temelinde savaş suçu sayılan suçlar işleyerek de suçludur.
İktidar, bu suçları dünya kamuoyu önünde açık biçimde gerçekleştirirken, ABD ve Rusya emperyalizmi başta gelmek üzere ilgili emperyalist güçlerin onayı ve bizzat desteğiyle işlemektedir.
Suç Aynasının Arka Yüzünde Emperyalist Güçler Vardır… Emperyal strateji ve gerici çıkarları temelinde iktidara imkan sağlayıp yol veren azmettirici rolü ve işgali teşvik ederek destekleyen etkin pozisyonuyla da Rusya emperyalizmi, vahşi işgal suçunun garantör gücüdür.
Batı denilen emperyalist iki yüzlüler dünyası ise, Ukrayna işgaline karşı gösterdiği “duyarlılığı” Kürdistan parçalarına (ve ulusuna) dönük işgal saldırısında göstermeyerek gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koymuştur. Göstermelik de olsa o “duyarlılığı” gösteremezler; çünkü, onlar gerici çıkarları ve ilişkileri temelinde bu suçun kaynakları ve siyasi ortaklarıdırlar.
Açık ki, bu işgal saldırısında sorumluluk taşıyarak suçlu olan yelpaze geniştir. Erdoğan-AKP/MHP iktidar güruhu birinci dereceden somut suçluyken, ikinci dereceden suçlular ise emperyalist güçlerdir. Zira işgal, iktidar tarafından seçimler sürecini manipüle etmek için kullanılırken, emperyalist odaklar açısından ise, işgal saldırganlığına karşı sergilenen tavırla, işgalci iktidarı yanına alarak ülke pazarına egemen olmak ve son tahlilde aralarındaki güç dengelerini kendi lehlerine etkilemek için kullanılmaktadır…
Kürtlerin varlığı da dahil, bütün hak, kazanım ve statüsüne dönük gelişmelerden rahatsız olup tahammülsüz olan faşist iktidar, Kürt coğrafyasına dönük işgal üzerine işgal yaparken, ulusuna dönük katliam üzerine katliam gerçekleştiriyor. Kürt siyasetçilerin/seçilmişlerin tutuklanması ve kayyumlar, büyük tutuklama dalgaları ve HDP’ye kapatma davası, eş genel başkanlarının hapsedilmesi ve daha fazlası faşist iktidarlarını korumak ve seçimlerin kazanılması uğrunaydı…. Bugünkü kanlı işgal saldırısının somut nedeni de iktidar ve seçimlerin kazanılmasına oturmaktadır.
Savaş ve saldırganlık konseptiyle biçimlenip, kan döküp katliam yapmaktan başka mahareti olmayan ve başka çaresi de kalmayan faşist Erdoğan-Bahçeli sultası, seçimlere ramak kala kanlı senaryolarını sahneleyerek, ırkçı-şoven milliyetçilikten beslenen kafatasçı bir suç güruhu olduğunu, bu cani işgal-katliam suçuyla bir kez daha somutlayarak teyit etmiştir. Seçimleri kaybederek iktidardan düşeceğini anlayan bu faşist güruh, kaybettiği bir önceki seçimlerde tecrübe ederek netice aldığı aynı kanlı senaryoyu şimdi yeniden oynamakta, bununla iktidarda kalmayı hedeflemektedir. Objektif gerçek budur… Bunu görmezden gelenler, ırkçı-tekçi-faşist paradigmayla biçimlenen ilkel Türk milliyetçiliğinin şoven zehriyle körelen azgın milliyetçiler değilse, iktidar imtiyazına sahip olan komprador tekelci burjuva egemen sınıflardır.
Genel olarak Kürt düşmanlığında ifade bularak Kürtlerin kazanımlarını hedefleyen, somutta ise iktidar uğruna ve seçimlerin kazanılması için uzunca zamandır planlanıp hazırlanan ve İstiklal caddesindeki patlamayla son vesilesi yaratılıp, ulusal güvenlik ve bekaa sorunu safsatasıyla ırkçı-milliyetçilik dayanağına kavuşturulan kanlı işgal mizanseni devreye sokulmuştur. Bu en çıplak aleni gerçektir…
Resmi ağızların en sık ifadesiyle, “patlama kimin işine yaradı” sorusu sorulmalıydı ki, patlamadan hemen sonra işgal saldırısının devreye koyulması, bu patlamanın ne amaçla gerçekleştirildiği ve kimin işine yaradığını yalın biçimde ortaya koymaktadır. Bu düzeyde kapsamlı bir işgal saldırısının önceden planlandığı ve devreye sokulması için patlamanın bir vesile olarak iktidar tarafından gerçekleştirildiği açıktır. “Bomba patlatıp katliam yaparak provakasyon yap, sonra bunu saldırmak istediğin Kürtlerin üstüne yık ve Kürtlere işgal saldırısının gerekçesi yap! Milliyetçi duyguları paravan yap ve saldırıyı başlat!…” İşte manipülasyon bu, sergilenen oyun bu… Ve bu oyunu, “karşı tarafa geçip bu tarafa iki roket salla, sonra meşru müdafa gerekçesiyle girmek istediğin yere gir, saldır” mealindeki sözden hatırlıyoruz.
Amaç seçimlerin kazanılması da olsa, komplo ve katliamlarla ırkçı-faşist Türk milliyetçiliğinin kışkırtılıp manivela edilmesi bu iş için biçilmiş kaftandır. Bu ırkçı-faşist milliyetçiliğin körüklenip kabartılması ise, “beka sorunu, üniter yapı, milli dava” gibi siyaset üstü safsatasıyla yapılmaktadır. Ama gerçekte ise iktidar çıkarlarına dönük yapay gerekçelerden ibaret olan bu safsata, sınır ötesi operasyon ve işgal saldırılarının devreye sokulmasında her dönem geçer akçe olarak kullanılmıştır… Bugün oynanan oyun, sahnelenen senaryo ve ama gerçek olan kanlı işgal saldırısı, iktidarın seçimlerin kaderini değiştirmeye dönük sergilediği bildik hileli oyun ve manipülasyondur.
Her Alanda Faşist İşgali Teşhir Ederek Edoğan-Bahçeli Güruhunu Tecrit Etmek Görevdir!
Gerçekleştirilen bu işgal saldırısının kapsadığı alanların genişliğinin yanında, sivil halkın, hastane ve okulların da hedef alınması göstermektedir ki, bu işgal saldırısı yalnızca Kürt ulusunun kazanılmış haklarına, “TC” ordusunu çaresiz bırakan kürt gerillasına/direniş gücüne değildir, aynı zamanda Rojava’da yaşayan Kürt, Arap, Ermeni, Süryani halklarına ve onların geliştirmeye çalıştıkları demokratik ortak yaşamınadır. Bu işgal saldırısı faşist iktidarın daha önce giriştiği işgal saldırılarından daha büyük ve kapsamlıdır; askeri açıdan daha geniş planlıdır, saldırı hedefleri bakımından daha kritik ve siyasi amaçları bakımından daha önemli olduğu anlaşılmaktadır… Bu gerçeklik, kanlı sicili kabarık olan faşizmin işgal saldırısının çok daha vahşi, daha ölümcül ve daha büyük katliamlara yol açacağı anlamına da gelmektedir.
Her biçimiyle, kapsamı ve niteliğiyle gerici-faşist işgal saldırganlığına karşı, meşru bir direniş ve mücadele zemininde kararlı bir savaşım verilmek zorundadır. Ulusal demokratik Kürt hareketi bu savaşı tereddütsüzce vermektedir. IŞİD barbarlığına karşı sergilediği kahramanca mücadeleyi IŞİD’in kandaşı olan Erdoğan ve sultasına karşı da veriyor, verecektir. Bunda kuşkuya yer yoktur. Kürt ulusunun, varlık gerekçelerine yönelen tehdidi ortadan kaldırmak için savaşmaktan başka şansı yoktur.
Ancak, bir ulusun varlık gerekçelerine yönelip toprakları ve yaşam hakkına kast eden işgal suçuna karşı savaşım, yalnızca Kürtlerin değil, her millet ve milliyetten bütün demokratik, devrimci ve Komünist güçlerin de görevidir. Proletarya ve halk kitleleri işgal saldırganlığına karşı kayıtsız kalamaz. İşgal bir insanlık suçu, işgale karşı mücadele insanlık görevidir.
Bu temelde, faşizmin işgal saldırıları karşısında direniş mevzilerinde yer almak başta gelmek üzere, her alanda Erdoğan-Bahçeli sultasının teşhir edilerek tecrit edilmesi, işgal ve katliam suçlarına karşı her türden meşru mücadelenin yükseltilmesi acil olduğu kadar proleter devrimci görevdir de. Kürt ulusuyla dayanışmak ve haklı mücadelesini destekleyerek sahiplenmek; provakasyoncu, komplocu, ırkçı-faşist güruhu teşhir ve tecrit etmek ertelenemez…
* Kürdistan’a Sefer Olur, Zafer Olmaz !
* Mücadelemizi Birleştirelim, Faşizmden Hesap Soralım !
Maoist Komünist Parti
Merkez Komite / Siyasi Büro
22 Kasım 2022