Emperyalizm Ve Uşağı Faşist Türk Devletinin Saldırılarına Karşı 1 Mayıs’ta Alanlara!

Enternasyonal proletaryanın birlik, mücadele ve dayanışma günü olan şanlı 1 Mayıs’ı Partimiz önderliğinde yürüttüğümüz Halk Savaşı’nın muazzam gücüyle selamlıyoruz!

Proletarya, ezilen ulus ve azınlık milliyetlerden emekçi halklarımız;

ABD’de patlak veren adı konmamış ekonomik krizi en az hasarla atlatmanın uğraşı içerisinde olan kapitalist-emperyalist sistem, proletarya başta olmak üzere ezilen halklara ve uluslara yönelik saldırılarını yoğunlaştırarak sürdürüyor. İnsan emeğinin, alınterinin gasp edilmesi üzerinden yükselen uluslararası tekeller, ekonomik krizlerini aşmak ve yaşamlarını sürdürebilmek için daha fazla pazar, daha fazla para, daha fazla güç arayışındadırlar. Emperyalist tekellerin ve onların idaresi altında kapitalist-emperyalist sistemin her bir parçasındaki uşak, işbirlikçi iktidarların farklı düzeylerde yaşam bulan bu güç arayışlarının yarattığı açlık, yoksulluk, işsizlik, eşitsizlik, adaletsizlik ve işgaller; dünya halkları ve ezilen uluslarının hayatını yıkıma uğratıyor,  geleceklerini tehdit ediyor. Teknolojinin, bilimin ve üretimin insanlık tarihinin en muazzam düzeyine ulaşmış olmasına karşın kar güdüsü ile hareket eden kapitalist-emperyalist sistemin; dünya halklarının yemek, barınma gibi en temel ihtiyaçlarına bile yanıt veremediği günümüzde, zengin ile yoksul arasındaki uçurum da her geçen gün daha fazla derinleşiyor. Artan kar hırsına karşın, alım gücünün düşüklüğü ve artan rakipler nedeniyle kar alanları daralan emperyalist güçler; yarı-sömürge, yarı-feodal ülkeleri en ufak bir boşluğa izin vermeksizin yeniden ele geçiriyor, sömürülerini kat be kat arttırıyorlar.

Kapitalist-emperyalist sistemin ve onların baronları emperyalist tekellerin bu saldırıları, kendisini en yakıcı haliyle emperyalizme göbekten bağımlı yarı-feodal, yarı-sömürgelerinde hissettiriyor. ABD emperyalizminin yarı-sömürgesi olan faşist Türk devleti, efendisinin önüne koyduğu görevleri harfiyen yerine getirerek, Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryası, ezilen Kürt ulusu, azınlık millyetlerden halklarımız ve ezilen inanç gruplarına dönük saldırılarını tırmandırıyor. 24 Ocak 1980 Kararları ile emperyalizmin neo-liberal saldırı politikalarını devreye sokan faşist Türk devleti, bugün gelinen aşamada eldeki tüm Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT)’ni doğrudan emperyalist tekellere satarak, coğrafyamızı adım adım sömürgeleşmeye doğru sürüklemektedir. Halktan toplanan vergilerle, oların alınteri ve emekleri ile kurulmuş olan bu kurum ve kuruluşların elde çıkartılmasıyla, Türkiye-Kuzey Kürdistan ekonomisine her yıl akan büyük miktarlardaki gelirler yok ediliyor, üretim baltalanıyor, dışa bağımlılık derinleştiriliyor, emperyalist güçlere borçlanma arttırılarak coğrafyamız üzerindeki emperyalist tahakküm pekiştiriliyor. SEKA, PETKİM, TÜPRAŞ, TEKEL vb birçok kuruluşu emperyalistlere doğrudan veya piyonları aracılığı ile dolaylı olarak satan devlet, bununla da yetinmeyerek limanları, akarsuları dahi uluslararası tekellere peşkeş çekiyor.

Özelleştirmeler ile iş alanlarını daraltan, üretimi sınırlayan burjuva-feodal faşist diktatörlük, efendisi emperyalist güçlerin buyrukları doğrultusunda sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerini de özelleştirmenin yolunu döşüyor. Devlet, bu amaçla; IMF tarafından hazırlanan ve daha önce bir dizi Latin Amerika ülkesinde uygulanan ve uygulandığı her ülkede sağlık-sosyal güvenlik hizmetlerinin tasfiyesine, yoksul halkın yıkımına yol açan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS)’nı yürürlüğe koymak istiyor. Halkın tüm tepkilerine karşın efendilerinin buyruklarını uygulamaktan vazgeçmeyen devlet, ortalama yaşam süresinin 60 yıl olduğu coğrafyamız da emeklilik yaşını 65’e çıkartmak, emekli ücretlerini düşürmek, her bir sağlık hizmeti için ek ücret almak istiyor.

İşçi, emekçi, yoksul halkın sosyal-siyasal ve ekonomik haklarını ellerinden almak için büyük bir hız ve hırsla saldırıya geçmiş olan devlet, 435 YTL olan asgari ücreti de çok bulduğunu söyleyen IMF’nin talimatıyla düşürmeye hazırlanıyor. Bununla atbaşı bir şekilde sarı sendikaları bir Truva atı gibi kullanan devlet, işçi-köylü-emekçilerin örgütlü mücadelesini kendi çizdiği çerçeve içerisinde sınırlı tutmaya çalışarak, saldırılarını olası direnişle karşılaşmadan bunları devreye sokmayı hedefliyor. Yine bu politikayla, çığ gibi büyüyen işsizliğe, her geçen gün derinleşen zengin-yoksul arasındaki uçuruma, artan yoksulluğa, milyonları yutan açlığa, adaletsizliğe karşı gelişebilecek ve işçi-köylü-emekçileri ve halkın diğer kesimleri ile birleştirebilecek, onları öncü güçleri ile buluşturabilecek olası gelişmelerin de önü alınmak isteniyor.

Halkın bütün kesimlerini saldırılarının hedefine oturtmuş olan emperyalizmin uşağı faşist TC, köylülüğü de uluslararası tekellere altın bir tepside adak olarak sunuyor. Bir yandan tarımsal ürünlerin üretimini kotalar koyarak sınırlayan devlet, öte yandan Tohumculuk Yasası ile tohum ve gübrede üretici köylüyü çok uluslu tekellerin avucuna itiyor. Tarımsal üretime verilen çok alt düzeydeki desteklemeleri de adım adım kaldırmaya başlayan devlet, böylece coğrafyamızdaki tarımsal üretimi en alt düzeye çekmek ve buradan doğrudan tarım üretiminde dışa bağımlılığın daha da derinleşmesini tasarlıyor. Yine bu politikalar ile tarımsal arazilerin emperyalist tekellerin denetimine geçmesini hedefleyen devletin izlediği bu yönelim; fındık, buğday, pirinç, tütün, şekerpancarı, pamuk ve daha çok sayıda ürünün artık iç pazardaki ihtiyacı karşılayamacayak düzeye gerilemesine ve bunların milyonlarca dolar verilerek dışarıdan alınmasına yol açıyor.

Devletin söz konusu saldırıları, bu kesimlerle de sınırlı değil elbette. Zira bir yandan Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarının ekonomik ve sosyal haklarına saldıran devlet, öte yandan ezilen Kürt ulusu, diğer milliyetleri ve inanç gruplarını asimile etmenin saldırılarını devreye sokuyor. Bir yandan Kürt ulusunun devrimci, demokratik mücadelesini sınır ötesi ve içinde gerçekleştirdiği imha harekatları ile bastırmak isteyen faşist diktatörlük, öte yandan bir dizi ’’yasal’’ düzenleme ile Kürt ulusunun demokratik haklarını kullanmasını dahi engelleyerek asimilasyonunun önünü açıyor. DTP’ye, Kürt ulusal hareketi olan PKK’yi ‘terör örgütü’ olarak tanıması için yoğun bir baskı uygulayan faşist Türk devleti, bu çabası ile Kürt ulusal mücadelesinin farklı alanlardaki mevzilerini birbirine karşı konumlandırarak, Kürt ulusunun devrimci, demokratik mücadelesini bölmeyi ve kontrol altına almayı hedefliyor. Buna karşı duran, Kürt ulusal mücadelesini sahiplenerek bunu beyanatları ile ortaya koyan DTP’li milletvekilleri, parti yöneticileri ve üyeleri başta olmak üzere herkesi saldırısının hedefine koyan faşist diktatörlük, açtığı sayısız soruşturmalar, davalar ve gerçekleştirdiği tutuklamalarla Kürt ulusal mücadelesini tecrit etmeye çabalıyor. Kürt ulusuna dönük saldırılar Ermeni, Çerkez ve diğer milliyetleri de farklı tonlarda hedef alıyor. Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi ‘tek millet’ dayatması, farklı olana yaşam hakkı tanımıyor, doğrudan imhaya, inkara ve asimilasyona yöneliyor.

Ezilen inanç grupları için de durum budan farklı değil. Başta Aleviler olmak üzere Yezidiler, Süryaniler, Yahudiler, Hristiyanlar ve daha çok sayıdaki farklı inanca mensup kesimler, devletin ‘resmi din’ine göre kalıba sokulmak isteniyor. Ama aynı devlet, kendisininin ‘resmi din’i olarak gösterdiği Sünniliği dahi kendisinin istediği şekilde yaşatmaya, uygulatmaya çalışıyor.

1 Mayıs’ta Yeni Demokrasi Bayrağını Yükseltelim!

Büyük Ortadoğu Projesi’nin göbeğinde yer alan Türkiye-Kuzey Kürdistan üzerinden emperyalist saldırganlığın geliştiği/gelişeceği yeni bir süreçle, bu sürecin Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryasına, ezilen yoksul halklarına, ezilen ulus ve milliyetlere getirdiği/getireceği yıkımların gölgesinde enternasyonal proletaryanın birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs’a giriyoruz.

1 Mayıs’ta emperyalist yağmaya, talana ve faşist Kemalist diktatörlüğün saldırılarına karşı, somut taleplerimizin billurlaşmış ifadesi olan Yeni Demokratik Cumhuriyet Programı ve onu yaratacak olan Demokratik Halk Devrimi mücadelesi olmalıdır. Ancak bilinmelidir ki, dünya halklarının ve ezilen uluslarının baş düşmanı ABD emperyalizminin öncülüğünü yaptığı emperyalist haydutlar ve onların her bir parçadaki uşak, işbirlikçi dayanaklarının proletarya, ezilen ulus, milliyet ve halklarımıza yönelik saldırılarını gerçek anlamda geri püskürtecek ve stratejik düşmanlarımız olan emperyalizm, feodalizm ve komprador bürokratik kapitalizmi gerçek anlamda yenilgiye götürecek olan Türkiye-Kuzey Kürdistan somutunda partimiz önderliğinde sürdürülen Halk Savaşı’ndan başka bir şey değildir. Dolayısıyla sadece yakın devrim hedefimiz olan Demokratik Halk İktidarı bayrağını, Yeni Demokrasi Bayrağı’nı 1 Mayıs’la sınırlı yükseltmek azmi tek başına yetmez. Emperyalist sistem siyasi ve ekonomik bunalımını aşabilmek için her gün dünyanın yeni bir parçasında yeni yeni saldırı politikalarıyla halklarımız üzerindeki baskı, sömürü ve şiddetini arttırarak devam ettiriyor. Bundan kaynaklıdır ki faşist Türk devletine ve efendisi emperyalizme karşı Halk Savaşı’na bütün varlığımızla atılmak, sübjektif niyetlerimizden öte Türkiye-Kuzey Kürdistan gerçekliğinin önümüze koyduğu zorunlu bir görev olarak durmaktadır. Dün olduğu gibi bugün de halklarımıza karşı zulmün kırbacı olma işlevini, hiçbir kural tanımadan icra görevine soyunan emperyalizmin uşağı faşist Türk devletinin ve efendisi olan emperyalistlerin kaynaklık ettiği her türden eşitsizliklere, halklarımız üzerindeki baskıya ve sömürüye gerçek anlamda son vermenin biricik yolu, bu görevin doğrudan yerine getirilip getirilmemesi, ve icra edicileri olup olmayacağımızla doğrudan ilintilidir. 36. yılını geride bırakarak, 37. mücadele yılını kutlama ve planlama içerisine girmiş olan partimiz, bu şanlı tarihin yaratıcılarını selamlarken Halk Savaşı’nı kararlı bir şekilde sürdürme azmini, bir kez daha yenilemenin coşkusuyla 1 Mayıs’ı selamlar.

Aşılması Gereken Bir Engel, Taksim Yasağı!

1 Mayıs, dünyanın emekçi halkları ve ezilen uluslarının enternasyonal proletaryanın kızıl bayrağı altında sömürüye, baskıya ve her türden gerici hegemonyaya karşı isyan bayraklarını kaldırma günüdür. Dünya proletaryası ve emekçi halklarının enternasyonalizm bayrağı altında bağımsızlık, halk demokrasisi, sosyalizm ve komünizm’e varmak için yürütülen sınıf savaşımında, komünizm ateşini harlandırdıkları büyük bir tarihsel-toplumsal gündür. Dolayısıyla 1 Mayıs’a parçacı-lokal yaklaşamayız. Ancak, enternasyonalizm kavrayışımız kendi somutumuzdaki gelişmeleri de yadsımaz. Gerek enternasyonal proletarya, gerekse özeldeTürkiye-Kuzey Kürdistan proletaryası ve halkları açısından 1977 1 Mayıs direnişi, tarihi önemdedir. Faşist Türk devleti 1977 1 Mayıs katliamının ardından, İstanbul açısından 1 Mayıs kutlamalarının yapıldığı alanı yasak bölge ilan ederek, her 1 Mayıs günü önceden oluşturduğu ablukalarla işçilerin, emekçilerin Taksim’e çıkmasını engellemiş ve sürekli yoğun saldırılarla kitleleri bastırmaya çalışmıştır. Ancak bu alanın tarihsel öneminden kaynaklı, her 1 Mayıs’ta gündeme alınan 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama girişimleri faşist diktatörlüğün saldırıları, güçler dengesi, küçük burjuva, reformist ve sendikal bürokrasi çevrelerinin içerisine girmiş olduğu sol sekter ve uzlaşmacı tutumlarla da birleşince kimi devrimci çevrelerin tek tek Taksim’i zorlamasına karşın, halen ‘yasaklı bölge’ olarak durmaktadır.

Taksim engelinin aşılmasına yönelik son yıllarda verilen mücadele ve önceki yıllara kıyasla, daha doğru ve nesnel bir zeminde izlenen politika sonucu bugün açısından Taksim’in yeniden kitlelerin hizmetinde, 1 Mayıs kutlama alanına fiili olarak da dönüştürmenin koşulları, düne kıyasla daha bir olgunlaşmış durumdadır. 

Partimiz, sadece Taksim meselesine karşı değil mücadele ve bedeller sonucu kazanılmış olan alan ve hakların korunması, bunların geliştirilmesi ve halk kitlelerinin hizmeti temelinde ele alınması prensibiyle sorunlara yaklaşırken,  meseleyi basite indirgeyerek “bir yer”, “mekan” şeklinde sıradanlaştırılmasına hizmet eden anlayışlara karşı olduğu gibi, tersinden nesnellikten kopuk sübjektif niyetleri, objektif koşulların yerine koyan “Taksim’e çıkanlar kızıl, çıkmayanlar uzlaşmacı reformist” şeklindeki sol sekter ve doğmatik anlayışları da reddeder. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da 2007 1 Mayıs kutlamalarında, Taksim yasağının aşılması noktasında kitlesel bir adım atılmış, kitlelerin tümünün alana toplanması faşist devlet tarafından engellenerek kitlelere sert müdahalelerde bulunulmuş olsa da, emekçi semtlerinde toplanan kitlelerin geri adım atmayarak gün boyu çatışmaları ve kendi güçlerini koruyarak geri çekilmeleri bir kazanım olarak görülmelidir.

2007 yılında Taksim’e çıkma pratiğinden doğru dersler çıkartılarak 2008 1 Mayıs’ının diğer illerde olduğu gibi İstanbul ayağı kutlamalarında devrimci, birleşik, kitlesel 1 Mayıs şiarıyla alan olarak Taksim’in hedeflenmesi doğru tutumdur. Ki bu noktada bazı emek örgütleri ve demokratik kitle örgütleri açıklamalar yaparak Taksim’i hedeflediklerini beyan etmişlerdir. Bütün bunların yanı sıra somut gelişmeler de değerlendirilerek uygun araç ve somut politikalar ekseninde Taksim hedeflenmelidir. Zira yukarıda genel hatlarıyla eleştirisini yaptığımız tutumlara düşülmeden, kitlelerin hazır olmadığı ve kaldıramayacağı nesnel gerçeklikten uzak politikalar yerine, doğru araç ve taktik politikalarla 1 Mayıs’ın İstanbul kutlamaları için Taksim, sonuna kadar zorlanmalıdır.

Türkiye-Kuzey Kürdistan özgülünde başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerin birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs’a ve haklı mücadeleleriyle yaşatanlara selam olsun.

1 Mayıs Üzerindeki Tüm Yasaklamalar Kaldırılsın!

Yaşasın Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs!

Biji Yek Gulan!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

Yaşasın Marksizm, Leninizm, Maoizm!

Yaşasın Devrimci, Birleşik, Kitlesel 1 Mayıs!

Emperyalizme, Feodalizme, Komprador Bürokratik Kapitalizme Karşı Yeni Demokrasi Mücadelesini Yükseltelim!

Yaşasın Halk Savaşı!

Maoist Komünist Partisi

Merkez Komitesi-Siyasi Bürosu

                                                                        Nisan 2008