28 yıl önce, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği etkinlikleri dolayısıyla Sivas Madımak Oteli’nde bulunan Alevi inancından sanatçı ve aydınlar, bir özel savaş tarzı operasyon örgütlenerek katledildiler. Irkçı faşist, bini aşkın kişi, cami namazı çıkışına göre örgütlenerek, “Müslüman Türkiye”, “Kahrolsun Laiklik” sloganlarıyla, toplantı mekanı olan Sivas Madımak Otelini kuşattılar, içerideki katılımcıları linç etme planını uygulayabilmek için oteli yakarak, içeridekilerin dışarı çıkmasını sağlamak istediler. Linç edilerek katledileceğini anlayan aydın ve sanatçılar, otelin üst katına çıkmaya çalışarak, yaşamlarını savunmaya çalıştılar. 35 canın yanarak ölmesiyle sonuçlanan bu olay, tarihe Sivas Madımak Katliamı olarak geçti.
Egemen mezhep olarak Sünniliği, Müslümanlığı esas alan, nüfus cüzdanında vatandaşlık kriteri “Dini: İslam”dır yazan, farklı inançlar, mezheplerden halkları ötekileştiren, ezen, yok eden bir politik İslam faşizmine dayanan Türkiye Cumhuriyeti, Alevilere, Hristiyanlara ve diğer inançlara cehennem kılınmıştır. Ya din değiştirip Müslüman olmak ya da inancını özünü yitirerek yaşayan, teslim olmuş bir devlet kölesi olarak yaşamak dayatılmıştır. Diğer bir seçenek ise inancını yaşamayı onur bilenlere reva görülen, yakılarak, boğazlanarak, kesilerek, kurşunlanarak, bombalanarak öldürülmedir, işkenceli sorgulardır, zindanlarda yıllarca esir tutulmadır. İşte İttihat Terakki ya da DAİŞ pratiği! Farklı siyasi yapılar gibi gözükse de aynı gerici faşist temelden gelir. Sivas Katliamı’nın faili, dönemin iktidarı DYP ve Refah Partisi ile AKP ve MHP iktidarı aynı katil soydan gelir.
2023’te burjuva hukuk süreci dolacak olan bu katliamda, zaman aşımı kavramının bizim için hiç bir anlamı yoktur. Sivas Katliamı’nın hesabının sorulmasının zaman aşımı olmaz. O günden bugüne, çeşitli hesap sorma eylemlerinin konusu olan bu dava, bizim için asla kapanmaz! Dönemin faşist devlet temsilcilerinin ve gerici faşist çetelerinin cezalandırılması, devrimci adaletin sağlanması halklarımızın en büyük temennisidir. Yerine getirmeyi vazife biliriz.
Sivas Katliamı Türk burjuva devletinin, ekonomik ve siyasi kriz süreçlerini yönetebilmek için uyguladığı halk düşmanı taktiklerinden sadece biridir. 1937-38 yılı, dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in, Başbakanı İsmet İnönü’nün, Dersim halk isyanı karşısında uyguladığı; 1955 yılı 6-7 Eylül’ün de Demokrat Parti ve Cumhurbaşkanı Adnan Menderes iktidarının Rumlara uyguladığı katliam gibi Sivas Katliamı da, egemen ulus Türk’ü, egemen mezhep Sünni’yi esas alan, devlet eliyle örgütlenmiş bir özel savaş eylemidir. Türkiye ve Kürdistan coğrafyamız, bunun gibi sayısız halk ve direnişçi katliamlarına tanıktır. Faşizm rekortmenliğinde, Türkiye’nin Hitler Almanya’sı ve Mussolini İtalya’sından bir farkı yoktur, dünya ülkeleri sıralamasında ilk yerleri alır.
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakanı Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, DYP ile koalisyon hükümeti ortağı SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, Sivas Valisi ve Refah Partisi’nden Belediye Başkanı, katliamın sorumlularının bir bölümüdür. “Dışarıdaki vatandaşlarımıza neyse ki bir şey olmamış, sadece otelde yangında kalanlar ölmüştür” diyebilen devlet temsilcileri, kendi sınıfsal çıkarlarının hizmetkarı olan gerici faşistleri alenen sahiplenmekten de geri durmamışlardır.
CHP, Türk burjuva devletinin resmi kuruluş partisidir. Sahte demokrasi temsiliyetidir. Resmi ideolojinin gerekenlerini yerine getiriyor. CHP soyundan SHP’de, Sivas Katliamı anında hükümet ortağıydı. SHP Genel Başkanı İnönü, Başbakan Yardımcısıydı. Katliama uğramakta olanların “bir çare olur” ümidiyle telefon görüşmesi yaptığı Erdal İnönü sahtekarı, onları, “takviye gelecek” diyerek oyalamış, resmen dalga geçmiştir. Ne takviye gelmiştir, ne de İnönü ve partisi katliamdaki suç ortaklığının hesabını vermiştir. Alevi halkımızın inançlarına oynayan CHP, SHP ve DSP gibi partiler, Alevi halkımızın devrimci dinamiklerini öldürme, bu faşist devletin Alevisi haline getirme rolleri nedeniyle tarih karşısında mutlaka hesap vereceklerdir.
Bugün Sivas Katliamı’nı gerçekleştiren zihniyet iktidardadır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluş geleneğinin kodları budur. Faşist, ırkçı, şovenist, cinsiyetçi politikalarla halkları gerici temelde saflaştırma ve katliam-zindan yoluyla baskı altında tutarak sermaye düzenini yaşatma, faşist Türk burjuva devletinin karakteristiğidir. Topal Osman’dan Mustafa Kemal’e, Erbakan’dan Demirel’e, Çiller’den Çakıcı’ya, Peker’den Erdoğan’a, Bahçeli’ye devranılan faşist rejim politikalarıdır. Sivas katillerden altı kişi, 2002 seçimlerinde AKP’den meclise, vekil olarak atanmış, bazıları belediye başkanlığı görevi yapmış, devlet ve patron hesabına avukatlık mesleklerinde çalışmış, Sivas faillerinden devlet korumasında eceliyle ölen Cafer Erçakmak örneğinde olduğu gibi katiller her türlü olanak ve özgürlük içinde yaşatılmıştır, ödüllendirilmiştir.
Ermenileri, Süryanileri, Rumları, Kürtleri katledenler, Dersim, Sivas, Maraş, Çorum, İstanbul Gazi ve 1 Mayıs mahallelerinde Türk-Sünni İslam ideolojisine dayanarak Alevileri katletmişlerdir. Mustafa Suphi ve arkadaşlarını, devrimci öncülük rollerinin korkusuyla katleden Cumhuriyet kurucuları; aynı korkuyla 1971 devrimci önderlerini; yıllardır Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketinin, Kürt özgürlük mücadelesinin değerli öncü-önder kadrolarını, inkar, imha ve işgale karşı direnen Kürt halkını katletmeyi siyasi çizgi olarak uygulamaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş temelleri değişmediği müddetçe bu katliamlar yaşanacaktır. Bu saldırıları ortadan kaldırmak isteyen her kim ise, özsavunmayı geliştirmek, toplumu devrimci bilinçle aydınlatmak ve savaşmak zorundadır.
Her yıl Madımak Oteli’nin önüne giden, her ilde, ilçede, mitingler, yürüyüşler yapan halklarımızın emekleri boşa gitmemelidir. Bu çaba ve iradeyi milyonlarla buluşturmak, farklı ulus ve inançlardan halklarımızın mücadelesini birleştirmek, Türk burjuva devletini yıkmak, birleşik devrim güçleri olarak tarihsel sorumluluğumuzdur. Bu ve ardılı olan, Roboski, Suruç, Ankara Garı ve son olarak HDP İzmir İl Örgütü’nde Deniz Poyraz’ın katli gibi saldırıların önünü almamız, militan kitlesel bir halk mücadelesi ve devrimci adaleti sağlayan, sonuç alıcı milis, gerilla eylemleriyle mümkün olacaktır. Örgütlü ve savaşçı halkları, hiç bir güç yenemeyecektir.
Gerçekler her yönüyle gün yüzündedir. Kapitalist düzen ve onun politik yönetim biçimi faşizm, kanla ve parayla beslenmeye doymayan, kir ve pislik içinde debelenen, tarihsel bir büyük devrimci operasyonla paramparça edileceği ana doğru geri sayım ilerliyor. Bu devletin kimin çıkarına olduğu, bugüne kadar nasıl varlığını koruduğunu, bu topraklarda yaşayan farklı ulus ve ulusal topluluklar, farklı mezhepler ve inançlardan halklarımız, üretim ilişkileri içinde sömürülen işçi sınıfımız, emekçiler, cinsiyet ve sermaye sömürüsü altındaki kadınlar ve ezilen cinsel kimlikler görmektedir ve bu görüş her geçen gün daha berrak bir hal kazanacaktır.
Türk sermaye sınıfının tüm düzen partileri, faşist AKP, MHP ve sol maskeli sahtekar CHP ile halklarımız arasındaki ideolojik ve politik bağlar, her geçen gün daha fazla çözülecektir. Emeğine, ürettiğine sahip çıkarak, mücadeleyi lafzi değil devrimci eylemin konusu yapanlar, faşizmi yıkarak, özgür, adil, mutlu bir düzen kuracaktır. Bu mücadelede halklarımızı, kadınları, gençliği, HBDH ve KBDH saflarında örgütlenmeye, silahlanmaya ve savaşmaya çağırıyoruz.
2 Temmuz Sivas Katliamı şehitlerimizin huzurunda saygıyla eğiliyoruz. Şehit ailelerimizin, yakınlarının dinmeyen acılarını derinden paylaşıyor, şehitlerimizin hesabını misliyle soracağımızın sözünü veriyoruz.
Sivas Şehitleri Ölümsüzdür
Faşizmi Yıkacağız, Özgürlüğü Kazanacağız. İleri, Daha İleri!
HBDH Yürütme Komitesi