Türkiye ve Kürdistan birleşik devrim tarihi ezen ve ezilen mücadelesinin kıyasıya yaşandığı bir savaşın tarihidir. Birleşik devrim tarihi bu kıyasıya mücadelenin en sert ve en kapsamlı örnekleri ile doludur. Birleşik devrim bugüne kadarki gelişim sürecinde büyük saldırılara uğramış ve buna karşı büyük mücadeleler geliştirmiştir. Birleşik devrim bu topraklarda kök salmış egemenlerin bütün çabalarına rağmen yok edilememiş ve gelişimi engellenememiştir. Ezenlerin bütün saldırıları karşısında bir karşı koyuşu ve direnişi bulmuştur. Devrim güçleri ve devrim mücadelesi Türkiye ve Kuzey Kürdistan topraklarında hep var olmuştur.
12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi yükselen sınıf mücadelesi ve güncel hale gelmiş “devrim tehlikesi”ni bertaraf etmek için egemenlerin tarihsel bir hamlesini ifade eder. Açık faşist uygulamalarıyla vahşet boyutunda bir saldırı olan bu darbe, net olarak birleşik devrimin zafere ulaşmasını engellemek ve burjuva iktidarın kaybedilmesinin önüne geçmek için yapılmıştır. Ezilenlere ve onların öncüleri olan birleşik devrim güçlerine yaşamın her alanında pervasızca saldırılmış ve birleşik devrimin ezilmesi hedeflenmiştir. Katliamlar, idamlar, işkenceler, baskı politikaları, tutsak almalar ve her türden örgütlenen faşist zor sınırsızca uygulanmıştır.
12 Eylül 1980 ve sonrasında gelişen sürecin bir tarafı faşist katliam ve baskıdır. Ama darbe ile başlayan bu sürecin bir diğer tarafı ise katıksız bir direniş ve tarihsel bir karşı koyuştur. Bu süreçte onlarca devrimci idam sehpalarında can vermiş, yüzlercesi işkence tezgahlarında tereddütsüzce ölümsüzlüğe yürümüş, binlercesi atıldıkları zindanlarda mücadeleyi devam ettirmek için bedeller ödemiştir. Askeri faşist darbe ile halkların nefesini kesmeyi amaçlayan burjuvazi karşısında tarihi bir direniş bulmuştur. Darağaçları yiğit devrimcilerin tereddütsüz yürüyüşleriyle onlarca kez Adalıca, Seyitçe, Alice yenilmiştir. İşkenceler dayatılan karanlığın içinde boy veren direnç çiçekleriyle Caferce, Necatice yenilmiştir. Kadın yoldaşlarımız direnişin en önünde yer almış düşmanın barbarca saldırılarına karşı o denli bir direnişle karşı koymuşlardır. Zindanlar, “direnmek yaşamaktır” denilerek Sakine’ce Medine’ce yenilmiştir.
Birleşik devrim mücadelesi sürüyor, büyüyor. Bugün ezilen halkların ve emekçilerin içerisinde bulunduğu koşullar 12 Eylül şartlarını aratmayacak denli sert ve zorludur. Egemenler 12 Eylül’den bu yana iktidarlarını korumak için sergiledikleri faşist uygulamalardan hiç vazgeçmediler ama faşist devletin beka sorunu hiçbir zaman yok olmadı. Darbe ve OHAL vs. uygulamalar kapitalistlerin önünü açmak için varlığını halen devam ettirmektedir. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra TİSK eski başkanı Refik Baydur “Bugüne kadar işçiler güldü, gülme sırası bizde.” demişti. Yakın tarihe göz atacak olursak bu sözlerin bir benzeri de 2015 yılından sonra TÜSİAD ve MÜSİAD toplantılarında dinci faşist RTE tarafından sarf edildi. “Acaba OHAL, şu ana kadar bizim sanayicilerimizin, iş adamlarımızın neyini engelledi?… Olağanüstü hal girişimleri yatırımcıların önünü mü kesiyor yoksa önünü mü açıyor? İşçinin grev tehdidini artık yasalarla engelledik.”. Bu topraklarda darbeler niye yapılır, OHAL’ler niye ilan edilir sorusunun bu sözlerden daha açık bir cevabı olabilir mi? Bu sözler bir taraftan burjuva iktidarın niteliğini ortaya koyarken diğer taraftan da sınıf savaşımının geldiği boyutu ifade eder.
12 Eylül 1980’den bu yana devam ettirilmeye çalışılan bu karanlığı parçalamanın, bu zulüm ve baskı düzeninden kurtulmanın tek yolu Birleşik Devrim’dir. Dağlarda ve şehirlerde büyütülen savaş, her alan Birleşik Devrim bayrağıyla verilen bu mücadele sonucuna ulaşacak bu karanlığı parçalayacaktır. Birleşik Devrim mücadelesini büyütelim.
FAŞİZMİ YIKACAĞIZ, ÖZGÜRLÜĞÜ KAZANACAĞIZ !
YAŞASIN BİRLEŞİK DEVRİM!
HBDH Yürütme Komitesi