‘’Demokratikleşme’’yle Büyütülen Kürt Mezalimi ve Selendi ‘’Tehciri’’!

100 Nolu Açıklama

‘’Demokratikleşme’’yle Büyütülen Kürt Mezalimi ve Selendi ‘’Tehciri’’!

Değişik Millet Ve Milliyetler, İnanç Guruplarından Ezilen Devrimci Halklarımız!

Faşist Türk hâkim sınıflarının büyük bir temaşa ve gürültüyle kopardığı ‘’demokratikleşme’’ ve ‘’açılım’’ yaygaralarına koşut olarak, ezen egemen zihniyet(lerin)in çağdışı uygulamaları şöven-ırkçı ilkel milliyetçiliğe taş çıkarırcasına yeni saldırılarla serpilip tırmanıyor. Irkçı milliyetçilik çığ gibi büyüyor, tüyler ürpertici çehreyle toplumsal yaşamı tehdit ederek derinleşiyor. Türk ulusundan olmayan ulus ve azınlıklara yaşam hakkı tanımayan keskinlikte pis kokular yayılarak, çeşitli millet ve milliyetlerden emekçi halklarımızın kardeşlik temelini zehirliyor. Türk ulusu dışındaki ulus ve azınlıklar, egemen ulus hâkim sınıfları ve kışkırttıkları kör milliyetçilik tarafından hakir görülüp horlanıyor, kelimenin tam manasında ötekileştiriliyor-ötekileştirilmiştir de. Linç, tehcir, ‘’mahalle baskısı’’ yaratılarak, farklı etnisiteler üzerinde tam bir faşist terör estiriliyor. Azgın ırkçı milliyetçilik ve faşist saldırılar adeta kol geziyor.

Gelişmelerin ürpertici olduğunu söylemek doğru ama bu gelişmelerin faşist Türk hâkim sınıfları tarafından son derece planlı ve bilinçli bir politikayla geliştirildiğini söylemek daha isabetli, anlamlı ve büyük doğrudur. Değişik dil, din, renk ve cinsten çilekeş halklarımız bu gelişmelerden sorumlu ve suçlu değildirler. Tek suçlu gerici hâkim sınıflar ve düzenleridir.

Ezilen-sömürülen emekçi halklarımız yapay sorunlarla karşı karşıya getirilip çatışmalara sürülmektedir. Dahası, bölünüp parçalanıyor ve böylece kendi gerçek sorunlarından uzaklaşmaları sağlanarak, devrimci arayışlara girmeleri engellenip gerici-faşist düzene karşı birleşerek mücadele yürütmeleri engellenmiş oluyor. Emekçi halkların bir biriyle çatışan hiçbir çıkarı olmadığı gibi, çatışmalarının hiçbir gerekçesi yoktur. Bunu yaratan gerici-faşist egemen sınıflardır.

Halkların bir birine düşman ettirilmesinin temelinde gerici hâkim sınıfların çıkarları ve bu çıkarlara bağlı gerici emeller yatmaktadır. Halklarımızın bir birine düşman edilip kırdırılmalarının bundan başka bir sebebi olamaz. Uyguladıkları siyaset, ‘’böl-parçala-yönet’’ biçimindeki çirkin burjuva geleneksel siyasetleridir.

Mazlum Ulus ve Milliyetlerden Çilekeş Halklarımız, Tüm Emekçiler!

Gerici hâkim sınıfların, her kategoriden emekçi halklarımız başta olmak üzere, tüm ezilen ulus ve azınlıklara açlık, acı, sefalet ve gözyaşından başka verecekleri hiç bir şeyin olmadığı tüm yaşamda ispatlıdır. Onların, bencil burjuva çıkar ve gerici sınıf iktidarı, hatta gerici dünya düzeni çıkarları uğruna bizleri acımasızca kıtlık, kıyım ve kırım çarkından geçirdiklerine defalarca tanık olduk. İnsanlık tarihinde yaşanan acı dramların büyük bir bölümünü veya benzerlerini, ülkemiz hâkim sınıfları da bizlere uyguladı. Bütün bu acıları coğrafyamız da fazlasıyla tanıdı. Çünkü ülkemiz hâkim sınıfları ve devlet yapısı ya da karakteri, bütün gericilik dönemi ve emperyalist dünyanın bir parçası olup, ona bağımlı olmaktan kurtulamadı-kurtulmamıştır da. Türkiye-Kuzey Kürdistan gericiliği dünya gericiliğinin sınıf kardeşidir. İnsanlığın yaşam tarihi gibi, coğrafyamızın tarihi de bu gerici sınıfların mezalimiyle doludur. Bu sınıfların egemenlik ve iktidarlarını koruyup sürdürme pahasına, başvurmadıkları ve bizlere reva görüp uygulamadıkları tek zulüm çeşidi kalmadı. Tarihten beri, devrimci ve komünistlerin kıyımı dâhil, yaşanan etnik ve mezhepsel kıyımlarda, dünya gericiliğinin büyük bir bölümü ülkemiz hâkim sınıflarının eline su dökemez.

Ermeni soy kırımı kara bir leke olarak boyunlarında durmaktadır. Rum ve diğer ‘’gayrı müslüm’’lere uygulanan katliam ve zulmün eşi benzerine az rastlanır. Hamidiye Alayları ile yapılan katliamlar, üç askeri faşist cunta, 29 Kürt ulusal ayaklanmasının kanla bastırılması, Mutafa SUPHİ’nin 14 yoldaşıyla katledilmesi, ‘’Otuz Üçler’’, Maraş katliamı, ‘’Sivas yangını’’ vahşeti, 77 1 Mayıs katliamı, Kürdistan köylerinin yakılıp göçertilmesi, Gazi katliamı, Hapishaneler katliamı ve Ölüm Oruçları katliamları, 17’ler katliamı, gerilların kafa ve kulaklarının kesilmesi, köylülere dışkı yedirme, 1001 operasyonda yapılan katliamlar, ‘’kayıp’’lar ve yargısız infazlar, faili ‘’meçhul’’ cinayetler zinciri, asit kuyuları ve ‘’Ergenekon’’, kontrgerilla, Jitem gerçeğindeki katliamlar ve benzeri vs, tüm bunlar yaşananlardan sadece birkaç örnektir. Zulüm zinciri uzayıp gider coğrafyamız hâkim sınıflarının.

Saklanamaz ki coğrafyamızda, Türk-Kürt ulusu ve diğer ulusal azınlık ve inançlardan halklarımızın yaşamı tam bir cendere içindir. Emperyalist-kapitalist sistemin hâkim sınıfları vahşi bir haydut gibi kan emmekte, adeta karabasan misali çökmektedirler yoksul dünyanın üzerine.

Tarihler boyudur katliam ve asimilasyonla süren Kürt ulusunun imha ve inkârı, bugün ‘’açılım’’ ve ‘’demokratikleşme’’ argümanlarıyla farklı kılıflara çekilerek daha sinsi olarak sürdürülmektedir. Defalarca tekrar ettiğimiz Kürt ulusal hareketinin tasfiye edilmesi amacının çıplak bir gerçek olarak kesin olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda vardır. Gerek Türkiye-Kuzey Kürdistan siyasal coğrafyası devrimci-komünist hareketi açısından olsun ve gerekse de Kürt ulusal hareketi açısından olsun, son derece açık olan ve sıklıkla açıkladığımız tasfiyeciliğin içeriği, boyutları ve taşıdığı tehlikeleri, yeniden açıklamaya gerek olmadığı düşüncesiyle açmadan geçiyoruz. Fakat ulusal hareketin tasfiyesi amacının çarpıcı tipiği olan bir gelişmeye dikkat çekmeyi yeterli ve zorunlu görüyoruz.

Kürt ulusu üzerindeki milli zulmün, en son yasal siyasi partisinin(DTP’nın) kapatılmasıyla birlikte, bir bakıma hoyratlaşıp pervasızlaşarak zirveye vurduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. DTP’nin kapatılmasının hemen öncesinde geliştirilen linç ve akıl almaz baskılar ile birlikte, hâkim sınıfların kışkırtmalarıyla konvoylarına yapılan ırkçı faşist saldırılar unutulamaz. Sanki milli baskı ve zulmü Kürtler-DTP uyguluyormuşçasına, sanki ulusal taleplerini dillendirmeleri suçmuşçasına, pervasızlıkla suçlanıp saldırıların hedefine oturtulması tesadüf değildi. Bilinçli ve planlı yürütülen gerici faşist bir kuşatmaydı. En önemlisi de DTP’nin kapatılması ve vekilliklerin düşürülmesinden sonra da devam ettirilen gerici-ırkçı saldırı ve tutuklamalar eşliğinde geliştirilen kapsamlı baskı ve teşhirle azgın terör dalgasının yükseltilip nefes aldırmayacak düzeyde ileri boyutlara vardırılmasıydı. DTP’nin kapatılmasında kendi hukuklarını da çiğneyerek siyasi kararla neticeye giden TC devleti hâkim sınıfları, hiçbir etiğe sığmayacak uygulamalarla Kürt ulusunun temsilcileri ve iradesini rencide etmekten geri durmadı.

Her şeyden öteye, insani değerler bakımından veya insani onur açısından korkunç bir küstahlık ve en aşağılık emellerle Ahmet TÜRK’ü aşağılayıcı uygulamalara maruz bırakacak kadar onursuzlaştı. Ahmet TÜRK şahsında yapılanlar açıktan Kürt ulusuna yapılan adi muamelelerdi. DTP’li belediye başkanlarının ve diğer üyelerinin kelepçelenerek dizilip teşhir edilmesindeki mantaliteyle, Ahmet TÜRK’e kiralık ev vermeme-istememe ve basına yansıtılarak teşhir edilmesi, aynı kör karanlık ve komplocu kokuşmuş zihniyettir. Sayın TÜRK ve diğer partililer ile belediye başkanları şahsında yapılan bu çirkinlikler, Kürt ulusunun onur ve haysiyetiyle oynayan çağdışı faşist zihniyettir. İşte, ‘’demokratikleşme’’ ve ‘’çözümün’’ gerçek yüzü budur, Kürt ulusuna verdiği de iradesinin inkârı ve çiğnenmesinin büyütülmesidir. Kürt ulusuna onursuzluk ve teslimiyetin dayatıldığı gün gibi ortadadır. Bu gelişmelerden de anlaşılmaktadır ki, yapılan-yapılmak istenen budur.

DTP eş başkanı sayın Ahmet TÜRK ve belediye başkanları ile diğer parti üyelerine yapılan bu gayri insani uygulamaları nefretle kınayıp lanetlediğimizi belirtmek isteriz.

Özellikle bu süreçle birlikte daha derinlikli olarak geliştirilen Türk milliyetçiliği sadece Kürt ulusunu hedeflememektedir. Devrimci ve komünist hareketi de hedeflemekle birlikte, diğer azınlıkları ve değişik inanç guruplarından halkları da faşist karantinaya almakta-almayı düşlemektedir. ‘’Alevi açılımı’’ rastlantı veya ‘’demokratikleşme’’ olmadığı gibi, ezilmişliğiyle birlikte objektif olarak devrimci potansiyel olan Alevi halk kitlesinin düzene yedeklenmelerini tasarlayıp hedeflemektedir. Aynı amaçlarla Roman halk kitlesini de ihmal etmemektedir hâkim sınıflar.

Ancak, taşıdığı amaçlar ve geliştirdiği Türk milliyetçiliği, ‘’açılım’’ ve ‘’demokratikleşme’’ sahtekârlıklarına karşın, bütün bu kesimleri köleleştirmeyi arzulayarak baskı ve terör estirmektedir. Selendi de yaşanan olaylar, bu kör ilkel milliyetçilikten ve ırkçılıktan bağımsız olmayıp, yaratılan bu garabetin direk veya dolaylı sonuçlarıdır. Ve işte, ‘’demokratikleşme’’ altına saklanmak istenen gerici hâkim sınıfların egemen ulus milliyetçisi zihniyetinin tezahürüne bakın ki, Selendi de yaşanan gelişmeler sonrası, yerlerinden-ev barklarından kovularak tehcir edilenler Roman kökenli halk topluluğu oluyor! Neden yerlerinden sürülen ya da sürülmesi gerekenler Romanlar oluyor da Türk ulusuna mensup kesim olmuyor? Romanların bezdirici şekilde ve kaderleriymişçesine yıllar yılı horlanıp hakir görülmesi yetmiyormuş gibi, yerlerinden sürülmesi neyin ürünüdür? Tehcir için ilk akla gelen neden Romanlar oluyor? Özerk yönetim bölgeleri mi oluşturulmuş ki, Selendi’den başka yere yerleştiriliyor-sürülüyorlar? Orda sorunları çözülmüş mü olacak? Tehcir edildikleri yerde, Roman çocukları okula gittiğinde, bağnaz-ırkçı milliyetçiler çocuklarını o okuldan alarak, Roman çocuklarını küstahça küçümseyip, onurlarını yaralamayacak mı?

Açık ki, şöven ve ırkçı Türk milliyetçiliğinin geliştirilerek azgınlaştırılması, bu ve benzeri sorunları ve hatta daha büyük sorunları olanaklı kılan zemindir. Ve bunu yaratan da gerici hâkim sınıflardır. O halde yapılması gereken Romanları Selendi’den sürmek değil, şöven –ırkçı Türk milliyetçiliğini uysallaştırarak yok etmektir. Dahası, değişik ulus ve azınlıkların, değişik inanç guruplarının ve en nihayetinde tüm bu mozaikten oluşan ülkemiz halklarının kardeşçe ve özgürce yaşayabilecekleri bir sistem yaratmaktır. Bu da gerici hâkim sınıfların harcı değil, ancak komünist devrimcilerin kuracakları toplumsal sistemde mümkündür.

Kahrolsun Milli Zulüm!

Yaşasın Bütün Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı!

Kahrolsun Faşist Kemalist Türk Devleti!

Yaşasın Halkların Kardeşliği!

Yaşasın Halk Savaşı!                                  

Maoist Komünist Partisi

Merkez Komitesi Siyasi Bürosu

                                                                               Ocak 2009